23 Eylül 2011 Cuma

Organik tarım

AVRUPA BİRLİĞİ’ NDE ORGANİK TARIM

Organik tarım yüzyıllardır sayısız köyde ve çiftçilikle uğraşan topluluklarda geleneksel tarım uygulaması şeklinde görülmüştür. Yöresel çiftçiler deneme yanılma ile elde ettikleri sonuçları bir jenerasyondan diğerine aktarmışlardır. Organik tarımın modern dünyada yer almaya başlaması ise, 1960’larda çiftçi ve tüketicilerin bitkisel ve hayvansal üretim sırasında oldukça fazla kimyasal kullanıldığını, bunun dünya ve insanlar için korkunç sonuçlar ortaya çıkaracağını fark etmelerinden sonra olmuştur.

1950’lerde tarımın amacı verimliliğin arttırılması ve Avrupa’nın gıda temininde kendine yeterliliğinin sağlanmasıdır. 1960’ların sonuna doğru, özellikle 1970’lerde  çevrenin korunması konularının önem kazanmasıyla birlikte organik tarım önem kazanmıştır. Üreticiler, tüketiciler ve doğa ile ilgili diğer kuruluşlar ortaya çıkmış ve bu kuruluşlar üretim metotlarını düzenleyen kuralları belirlemeye başlamışlardır. 1980’lerde ise organik tarım oldukça hız kazanmış, organik  üretim metodu gelişmeye devam ederken tüketicilerin de bu  ürünlere ilgisi artmıştır.

Organik tarımın yaygınlaşması, tüketicilerin sağlıklı ve çevre dostu ürünlere olan talebinin artmasının yanı sıra resmi otoriteler tarafından da tanınması, araştırma konuları içine alınması ve özel bir yönetmeliğinin hazırlanması sonucudur. Bazı üye ülkeler organik üretim yapan çiftçilere ulusal yada bölgesel bazda destekler de sağlamaktadır.

Kaliteli ürün pazarında organik tarımın güvenirliliğini sağlamak, resmi kuralların kabul edilmesi ile sağlanabileceği için, 1991 yılında Avrupa Birliği 2092/91 sayılı organik tarım yönetmeliğini çıkarmıştır. Organik tarımın resmi olarak tanınması diğer ülkeler tarafından da benimsenmiş ve uluslararası organik tarım  hareketleri başlatmıştır

1998 yılında IFOAM (Organik Tarım Hareketleri Uluslararası Federasyonu) organik üretim ve işleme standartlarını çıkarmıştır. 1972 yılında kurulan ve  bu kuruluş organik üretim, bu ürünlerin sertifikasyonu, araştırma, eğitim ve organik tarımın promosyonu alanındaki organizasyonları bir çatı altında toplamaktadır.1999 yılında FAO/WHO Kodeks Alimentarius Komisyonu organik olarak üretilmiş gıdaların  üretimi, işlenmesi, etiketlenmesi ve pazarlanmasına ilişkin bir kodeks (guide) kabul etmiştir. Ayrıca, FAO 1999 yılında, özellikle gelişmekte olan ülkelerde organik tarımın geliştirilmesi için bir program başlatmıştır. Her iki standartta bitkisel ve hayvansal ürün üretimi, arıcılık, ürünlerin işlenmesi,depolanması, paketlenmesi ve taşınması ve organik gıdaların üretiminde ve işlenmesinde izin verilen maddelere ilişkin kurallar mevcuttur. IFOAM ayrıca elyaf, su ürünleri ve odun dışındaki orman ürünlerine  ilişkin kuralları da belirlemiştir.

         AB organik tarım yönetmeliğine göre üye ülkeler, yetkili otorite tarafından  yada akredite olmuş özel kuruluşlarca gerçekleştirilecek bir denetim sistemi kurulmak zorundadır. Özel kuruluşlar tarafından kontrol işlemi gerçekleştirilen ülkelerde, özel kuruluşların onaylanması ve denetlenmesi için de bir otorite oluşturulması gerekmektedir. Bu otorite organik tarımla ilgili birçok görevinin yanında, kontrol kuruluşlarının etkili ve objektif olarak görevlerini yerine getirebilme kapasitesini garantileyen denetim yapar. Kontrol kuruluşlarının yılda en az bir kez işletmeyi haberli yada habersiz olarak ziyaret ederek denetim yapmaları gereklidir. Her üye ülkede, sertifikasyon kuruluşlarının güvenilir sertifikalandırma yaptıklarını garanti etmek amacıyla, bu kuruluşların Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) tarafından çıkarılan EN 45011 (ISO 65) standartlarına uygun faaliyette bulunduklarına dair akreditasyonları gereklidir. Bu husus, AB 2092/91 sayılı organik ürün yönetmeliğinde
madde 9, 11 inci paragrafta belirtilmiş olup, 1 Ocak 1998 den itibaren uygulanmaktadır.
         Agenda 2000 kapsamında birçok AB yönetmeliği 2000-2006 dönemi için Ortak Tarım Politikasının reformuna ilişkindir. Kırsal kalkınma Yönetmeliği (1257/99) ile organik tarımın desteklenmesine ilişkin mekanizmalar belirlenmiştir. Bu destekler; tarım-çevre programları, yatırım yardımları, pazarlama yardımları, bölgesel kalkınma ve demonstrasyon çiftlikleri şeklinde olabilir. Ödeme miktarları her ülkeye göre değişiklik göstermektedir. Örneğin; 2000 yılında, Almanya’da organik tarıma geçiş yardımı ortalama olarak 180 Euro dur. Bu rakam Finlandiya da 440 Euro, İsviçre de 1250 Euro dur. 2003 yılında, Agenda 2000 in orta dönem değerlendirmesinden sonra organik tarıma daha fazla destek verilebilir.  
         2001 yılında Kopenhag da Avrupa Tarım Bakanları, IFOAM, Avrupa Çiftçi Birliği(COPA), tüketici kooperatifleri ve Avrupa Çevre Bürosu temsilcileri tarafından bir deklarasyon imzalanmış ve 2 yıl içerisinde organik tarımın gelişmesine engel olan unsurlar, pazara bağlı strateji oluşturma, organik gıda ve tarımın tüm konularını ilgilendiren gelişim, ortak tarım politikası ile organik tarımın gelişimi arasındaki ilişinin analiz edilmesi amacıyla bir eylem planı hazırlanması gerekliliğini ortaya koymuşlardır.
         Roma Anlaşması, tek pazar  ilkesine göre Birliğin organik tarım kurallarına uygun olarak üretilmiş yerel yada üçüncü ülkeden ithal edilmiş her ürün Avrupa Birliği içerisinde serbest olarak hareket edebilir. Üçüncü ülkelerden gelen ürünlerin organik üretim kurallarına göre üretildiğine belirlendikten sonra üye ülke pazarında satılmasın izin verilir. Bu nedenle üçüncü ülke de üye ülkelerdekine eşdeğerde organik üretim kurallarını içeren bir yönetmeliğin olması zorunludur. Bu üçüncü ülke ürününün iç pazarda güvenirliliğinin ve adil ticaretin sağlanması açısından gereklidir. Komisyon incelemeleri sonucunda üçüncü ülkenin organik üretim kuralları ile üye ülke kuralları arasında eşitlik saptadığı takdirde bu üçüncü ülkeyi onaylanmış listeye almaktadır. Bunun anlamı, bu üçüncü ülkenin ürünlerinin Avrupa Birliğinde serbestçe dolaşabilmesidir. Bu listeye giren ülkeler; Arjantin, Avusturalya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İsrail ve İsviçre’dir.

                         ÜLKEMİZDE ORGANİK TARIM


         Ülkemizde organik tarım 1980’lerin ortasında Avrupalı ihracatçıların talebi doğrultusunda başlamıştır. O yıllarda organik üretim Ege Bölgesi’nde yoğunlaşmış olup, kuru üzüm, kuru kayısı ve kuru incir ilk organik olarak üretilen ürünlerimizdir. Bugün, kuru meyveler, taze veya işlenmiş sebze ve meyveler, baklagiller, kabuklu yemişler, hububatlar, baharat ve şifalı otlar, endüstriyel bitkiler gibi çok çeşitli ürün kategorilerinde organik üretim yapılabilmektedir. Ayrıca, donmuş meyve ve sebzeler, meyve suyu konsantreleri gibi işlenmiş ürünlerimiz de mevcuttur. Organik üretimin büyük miktarı yurtdışına ihraç edilmektedir.

Hayvansal ürünlerin organik olarak üretimi oldukça azdır. İzmir’ de organik tarım ve hayvancılık bazlı büyük firmalar olmasına rağmen, 2005 yılında ilk satışlarının gerçekleşmesi beklenen tesis, Gümüşhane’nin Kelkit ilçesi’ nde kurulan Aydın Doğan Organik Tarım Ürünleri tesisidir. Bu tesiste 10 bin inek beslenecek olup, et ağırlıklı ama süt ürünlerini de kapsayan bir üretim planlanmaktadır. Üretim için büyük istihdamın yöreden sağlanması ve 2 bin çiftçi ailesinin eğitimden geçirilmesi düşünülmektedir.Ayrıca, 2001 yılında,Muğla, İzmir, Malatya, Elazığ, Bitlis, Ordu illerinde 111 üretici toplam 557 ton organik bal üretimi yapmıştır. 
           Günümüzde ürün çeşidi artmış olup, bugün 100 çeşidin üzerinde ürün üretilmektedir. Organik olarak üretilen fındık, ceviz, şam fıstığı, kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm, baklagiller, baharatlar ve otlar, pamuk gibi endüstriyel bitkiler, donmuş meyve ve sebzeler, meyve suyu konsantreleri, zeytinyağı, gül ve gül ürünleri ihraç edilmektedir .İhracatın büyük bir kısmı Avrupa Birliği ülkelerine olmakla beraber, 20 den fazla ülkeye ihracatımız vardır.

Organik tarım, tarlada üretimden tüketiciye ulaşıncaya kadar, kontrol altında yürütülmektedir. Kontrol hizmeti Bakanlığımız bünyesinde kurulmuş Organik Tarım Komitesi (OTK) tarafından, kontrol ve/veya sertifikasyon yetkisi verilmiş yerli veya yabancı kontrol kuruluşları tarafından yapılmaktadır. OTK tarafından çalışma izni verilen  4 yabancı ve 2 yerli kontrol ve sertifika kuruluşu (KSK) mevcuttur. (IMO, ECOCERT, SKAL, BCS, ETKO ve EKOTAR) ve bu kuruluşlar  OTK tarafından denetlemektedirler. Ayrıca, Organik Tarım Ulusal Yönlendirme, Organik Tarım Ulusal Ticaret ve Organik Tarım Proje ve Araştırmaları Ulusal Komiteleri Yönetmeliğimiz çerçevesinde kurulmuş olup tavsiye niteliğindeki kararlarını OTK ya iletirler.
         Ülkemizde organik ürünlere ilişkin ilk yönetmelik 1994 yılında çıkarılmıştır. Bu yönetmelik 2092/91 sayılı Avrupa Birliği yönetmeliğine uyumlu olarak hazırlanmış olup bir yıl sonra yaptırımlara ilişkin kısmı revize edilmiştir. İlk yönetmelik AB yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler doğrultusunda ve iç uygulamalardaki gereklilikler çerçevesinde değiştirilmiş ve 11 Temmuz 2002 tarihinde Resmi Gazete de yayınlanmıştır. Bakanlığımız tarafından çıkarılan yönetmeliğe ilave olarak organik ürünler ihracatını belirli bir disipline kavuşturmak ve altyapısını hazırlamak amacıyla 6.1.1996 tarih ve 22515 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İhracat Yönetmeliği eki  “Kayda Bağlı İhracat Listesi” nin 7. Maddesi çerçevesinde organik ürünlerin ihracatı kayda bağlanmıştır. Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği söz konusu ürünlerin kayıt ve ihracatına yönelik işlemlerde Koordinatör Birlik olarak tayin edilmiştir.    
         Bilindiği gibi Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlamak için Ulusal mevzuatımızda düzenlemeler yapılmaktadır. 24 Temmuz 2003 tarih ve 25178 Mükerrer sayılı Resmi Gazete de yayınlanan öncelikler listesinde organik tarım 7.1.4. no’lu öncelik sırasındadır. Ulusal programda belirtildiği gibi ülkemizde organik tarım 1986 yılında ihracata yönelik olarak başlamıştır. Başlangıçta ithalatçı ülkelerin mevzuatına göre yapılan üretim ve ihracat, 1991 yılında 2092/91 sayılı AB yönetmeliğine göre yapılmıştır. Bu yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94/92 sayılı ekinde, Avrupa Birliği’ne organik ürün ihraç eden ülkelerin kendi mevzuatlarını oluşturmaları zorunluluğu getirildiğinden, Bakanlığımızda çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile yönetmelik hazırlama çalışmaları başlamış ve “Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin” Yönetmelik, 24 Aralık 1994 tarih ve 22145 sayılı Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.  Söz konusu yönetmelik daha sonra Topluluk mevzuatında 1991 yılından sonra yapılan değişiklikleri içerecek şekilde güncelleştirilmiş ve Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 11 Temmuz 2002 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca organik tarım konusunda kanun çalışması yapılmıştır. Organik Tarım kanun taslağının yasalaşmasından sonra, AB mevzuatında yapılan son değişiklikler doğrultusunda, organik ürünlere ilişkin yönetmelik revize edilecektir. Kurumsal alt yapı hazırlıkları çerçevesinde, Tarım İl Müdürlüklerinde  “organik tarım birimleri” kurulması planlanmış olup, bu birimlerde ilgili personel mevzuatın uygulanması konusunda eğitilmektedir. Kontrol ve sertifika kuruluşları ile bilgi akışını sağlamak,organik tarım birimleri ile bilgi akışı ve denetim sonuçlarını takip için bilgisayar ağı ve veri tabanı kurulacaktır.
         1997-2006 yıllarını kapsayan “Organik Tarımın Yaygınlaştırılması ve Kontrolü Projesi”  kapsamında Kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerine, özel sektöre, işleyici ve sanayicilere, ithalat ve ihracatçılara, sivil toplum örgütlerine ve çiftçilerimize organik tarım konusunda eğitimler verilerek organik tarımın yaygınlaştırılması çalışmaları sürdürülmekted

                        Organik  Tarımın Esasları

Organik tarım; hayvansal ve bitkisel üretimi bütün olarak tasarlayan, öncelikle işletme içinde sağlanan girdileri kullanmayı hedefleyen en son bilgi ve teknolojiden yararlanan bir üretim tekniğidir. Tohumdan toprağa, girdiden işlemeye kadar belirli kuralları olan ve üretimin her aşaması kontrol edilip sertifikalandırılan bir üretim biçimidir. Kontrol ve sertifikalandırma işlemi; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ilgili mevzuatlar çerçevesinde çalışma yetkisi verilen Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu, organik tarım metoduyla üretim yapmak için başvuran ve uygun bulunan müteşebbis ile sözleşme yapar. Müteşebbis organik tarım faaliyetini bireysel olarak yapabileceği gibi, bir proje dahilinde de yapabilir.












 ORGANİK MEYVE BAHÇELERİNİN KURULMA ESASLARI





Organik Meyve Yetiştiriciliği amacıyla bahçe kurmada dikkate alınması gerekli esaslar Klasik ya da Konvensiyonel esaslarla benzerlik gösterir. Organik meyve bahçelerinin kurulması için başlıca iki faktörün ele alınması gereklidir; Ekonomik Faktörler ve Ekolojik Faktörler.


  Ekonomik FaktörlerKurulacak meyve tesisinde bitkilerden ekonomik olanların yetiştiriciliği yapılır. Üretilmesi planlanan ürünlerin uzun vadede gelecekteki arz talep dengesine bağlı olarak muhtemel sınırlamalar olabilir. Bu durum gelecekteki tüketim tercihlerinin değişmesine bağlı olarak değişim gösterebilir. Yine uzun vadede üretim girdilerinin maliyetlerinde artış olabilir.


 Ekolojik Faktörler


Meyve ağaçlarının büyüme ve gelişmelerini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Meyvelerde çeşitliliği belirleyen en önemli faktör genetik yapı ve çevredir. Örneğin 0900 Ziraat kiraz çeşidi , Gemlik Zeytini genel olarak her ekolojik koşulda aynı yapıyı gösterir. Bu çeşitler farklı yörelerde yetiştirildiklerinde, genetik yapı aynı kalmakla birlikte çevre şartlarından dolayı bazı değişimlere gösterirler. 0900 Ziraat çeşidi uygulanan kültürel tekniklere bağlı olarak, meyve tutum düzeyi, suda eriyebilir kuru madde içeriği, tat, olgunlaşma zamanı bakımından farklılıklar gösterir. Benzer ya da farklı ekolojide zaman içinde mutasyonlar ve çevre koşullarından etkilenmeler sonucunda 0900 Ziraat çeşidinin farklı türevleri oldukları ileri sürülen Dalbastı Malatya, Allahdiyen çeşitlerinde olduğu gibi zamanla bu durum genetik yapıda da kendini gösterir, farklı tip, klon ya da çeşitler oluşabilir. Bu durum zeytin için de geçerlidir. Nemli ve yağışlı bir iklimin egemen olduğu Marmara Bölgesinde ince bir kabuk yapısına sahip olan Gemlik Zeytini, daha kurak ve nem düzeyinin daha düşük olduğu İç Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde daha kalın bir kabuk yapısı oluşturur. Yine Aynı çeşit içinde farklı klonlar ortaya konmuştur. Görüldüğü gibi doğada sürekli bir gelişim ve etkileşim vardır. Genetik farklılık ele alındığında, oluşan ve genetik olarak farklı yapıda olan birçok ekotiplerden bulundukları çevrenin ekolojik şartlarına adapte olanlar yaşarlar.Bitkilerin Büyüme ve Gelişmelerini Etkileyen Faktörler Sabit Faktörler ve Sabit Olmayan Faktörler olarak iki ayrı gruba ayrılırlar:  Sabit Faktörler değiştirilemezler. Bahçe tesis edilmeden önce yapılacak ön etütlerde kesinlikle çok iyi analiz edilmeleri gerekmektedir. Toprak derinliği, rüzgar yönü ve şiddeti gibi faktörler bu gruba girerler.
Sabit Olmayan Faktörler ise değiştirilebilir faktörlerdir. Bitki besin maddesi içeriği bakımından bir eksiklik ya da dengesizlik varsa, uygun bitki besin maddeleri ile bu olumsuzluklar giderilebilir ya da elimine edilebilir. Rüzgara karşı rüzgar kıranlar tesis edilebilir, dikim sistemi buna göre değiştirilebilir. Bu nedenle sabit faktörler kadar sınırlayıcı olmamakla birlikte yapı değiştirilme ve önlem alma aşamalarının maliyetleri çok iyi hesaplanmalıdır.



    İklim Faktörleri


 Meyve yetiştiriciliğine etki eden iklim faktörlerinin meyve ağaçlarının büyüme ve gelişmeleri, fenolojik aşamalarda, meyve tutumundan olgunlaşmaya kadar olan dönem içindeki işlevlerinin bilinmesi ekolojik yetiştiriciliğin başarısı üzerine önemli derecede etkilidir. Meyve bahçelerinin kurulmasında büyük önem gösteren bu faktörlerin çok iyi bilinmesi, buna göre tür ve çeşit seçilmesi gerekmektedir. 

a)  Sıcaklık: Fotosentez, solunum, terleme, asimilasyon gibi fizyolojik olaylarda etkilidir. Meyvecilikte yapılan faaliyetlerde Maksimum düzeyde fotosentez, minimum solunum ile minimum enerji kaybı hedeflenir. Sıcaklık farklı fenolojik aşamalarda çok etkilidir. Ilıman iklim meyvelerinde, çiçek oluşumunda belirli derecenin (7C) nin altındaki düşük sıcaklık toplamı etkilidir. Meyvelerin olgunlaşması için yıl içinde belirli bir toplam sıcaklığa gerek duyulur. Bu sıcaklık tür, çeşitlere göre farklılık gösterir. Dalgalanan sıcaklık dereceleri çiçeklenmeye ve döllenmeye doğrudan etki ederler. Yine sıcaklık istekleri bakımından meyveler maksimum, minimum ve optimum sıcaklık derecelerine gereksinim duyarlar. Sıcaklık istekleri yıl içinde farklı gelişim dönemlerine göre değişir.
Sıcaklık değerleri sıfırın altındaki değerlere ulaştığında düşük sıcaklık zararı ortaya çıkar. Sıcaklığın kademeli olarak değil de birden düşmesi ile zarar artar. Düşük sıcaklık zararı tür ve çeşide, fenolojik aşamaya ve sıcaklık derecesine bağlı olarak değişim gösterir. Bu zarar sonucunda ikincil olarak enfeksiyon zararları ortaya çıkar. Bu nedenlerden tür ve çeşit bazında dolayı kritik yörelerde bahçe kurmamak, aşırı Azotlu gübreleme ve aşırı -özellikle- geç sulamadan kaçınmak, fosforlu ve Potasyumlu gübre uygulaması yapmak önerilir.

b)    Işık: Fotosentez, solunum, terleme, asimilasyon gibi fizyolojik olaylarda etkilidir. Meyveler farklı ışık yoğunluğu isterler. Yine ışık isteği de gelişim dönemlerine göre farklılık gösterir. Işık özellikle renk oluşumunu sağlayan maddelerin meydana gelmesinde etkilidir.


 c)     Nem: Bitki Besin maddelerinin taşınması ve çözünmesinde etkilidir.Bitki gelişmesi için gerekli olan turgor durumu da nem ile sağlanır. Su kaybı terleme yoluyla, topraktan buharlaşma yoluyla ve fotosentezde görülür. Hava oransal nemi çiçeklenme döneminde döllenmede önemlidir. Döllenme aşamasında kuraklık ya da aşırı nem döllenmeyi olumsuz etkiler. Çiçeklenme döneminde fungal hastalıkların ortaya çıkmasında, çiçek dökümünde olumsuz yönde etkide bulunur.
Toprak oransal neminin azlığında kuruma, fazlalığında ise yetersiz havalanma ve kök boğulması görülür. Bahçe kurma aşamasında yer, tür, çeşit, anaç seçimi ile uygun tarımsal tekniklerin uygulanması ile bu problemlerin zararları azaltılabilir. Solma Noktası ile Tarla Kapasitesi arasındaki su ise yarayışlı sudur. Sulama sıklığı ve verilen su miktarı, toprak tipi ve toprak işleme sistemleri gibi unsurlar toprak oransal nemine etki eden faktörlerdir.  


 d)    Rüzgar: Hafif rüzgarlar Rüzgarla döllenen meyvelerde çiçek tozlarınıntaşınması ve döllenmeye olumlu etkide bulunurlarken, sert rüzgarlar olumsuz etkide bulunurlar. Ayrıca, çiçek ve meyve dökümüne yol açarlar. Çok sert rüzgarlar ise sürgün, dal kırılması ve hatta ağaçların yıkılmasına neden olurlar. Rüzgar zararının engellenmesi amacıyla rüzgar kıranlar iyi sonuç verirler. 


  e)     Toprak: Meyveler toprak derinliği ile aktif kök derinliği isteği bakımından farklılık gösterirler. Topraklar da fiziksel özellikleri bakımından farklı yapılarda olabilir. Su tutma kapasiteleri, havalanma ve ısınma durumları bu yapıya göre değişir. Taban suyunun yüksek olduğu topraklarda dayanıklı anaçların kullanılması, seddelere dikim yapılması tavsiye edilir.


  f)      Yer ve Yöney: Meyvelerin tür ve çeşit özelliklerine bağlı olarak topraktipi, hava akımı, erkencilik, güneşlenme, minimum sıcaklık, yükseklik gibi faktörlere göre yer ve yöney seçimi yapılır. Örneğin, İlkbahar Geç Donlarından Kaynaklanan düşük sıcaklık zararına karşı bilinenin aksine güneye bakan yöreler daha emniyetlidir. 



Organik tarım, son yıllarda gündemde oldukça sık yer almasına rağmen, aslında 50-60 yıl öncesine kadar kullanılan en eski tarımsal faaliyetlerden birisidir. Babalarımızın veya dedelerimizin yıllar önce, petrol kaynaklı inorganik gübrelerin ve pestisid’lerin (tarımsal ilaçlar) yokluğunda, yapmaya çalıştığı tarımsal üretimin, her ne kadar bugünkü anlamı ile organik tarım olarak tanımlanamaz ise de, organik tarımın temelini oluşturduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.

                               Organik Tarım Nedir? Nasıl Yapılır Faydaları Nelerdir
Organik tarım, son yıllarda gündemde oldukça sık yer almasına rağmen, aslında 50-60 yıl öncesine kadar kullanılan en eski tarımsal faaliyetlerden birisidir. Babalarımızın veya dedelerimizin yıllar önce, petrol kaynaklı inorganik gübrelerin ve pestisid’lerin (tarımsal ilaçlar) yokluğunda, yapmaya çalıştığı tarımsal üretimin, her ne kadar bugünkü anlamı ile organik tarım olarak tanımlanamaz ise de, organik tarımın temelini oluşturduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.


II. Dünya savaşına kadar, tüm dünya’da tarımsal üretim girdisi olarak, petrol kaynaklı gübreler ve tarımsal ilaçlar mevcut değildi. Bu nedenle, tarımsal üretim bu imkanlardan yoksun olarak yapılmaya çalışılıyordu. Bitki besin maddelerince (gübre) fakir topraklarda yetiştirilmeye çalışılan ürünlerden, pek çok zararlı ve hastalıkların da ortaya çıkardığı problemler nedeniyle istenen verimler alınamıyordu. Verimler her ne kadar düşük olsa da, tarım yapılan topraklar henüz kimyasal gübreler ve tarımsal ilaçlarla tanışmamış ve kirlenmemiş olduğundan, bu ürünler insan sağlığı için arzu edilen ürünlerdi.
II. Dünya savaşından hemen sonra, savaşta kullanılan bazı kimyasal maddelerin tarımda girdi olarak kullanılmaya başlanmasıyla, tarımsal faaliyetlerde bir yoğunluk yaşanmıştır. Örneğin, savaş sırasında kullanılan patlayıcıların hammaddesi olan azotlu bileşik Amonyum Nitrat, savaş sonrası tarımsal alanlarda azot gübresi olarak kullanıma sunulmuştur. Yine, savaş sırasında sinir gazı olarak kullanılan organophosphate’ler, savaş sonrasında çok güçlü bir böcek öldürücü (insektisid) olarak tarımsal faaliyetlerdeki yerini almıştır.
II. Dünya savaşından sonra meydana gelen bu teknik gelişmeler sonucunda, çok iyi beslenen ve pek çok zararlı ve hastalıklardan korunan ürünlerden alınan verimler eski yıllara göre rekor düzeylere ulaşmıştır. Bunun sonucunda ise, ekonomik karlılık artmış ancak pek çok çevresel ve sağlık problemlerini de beraberinde getirmiştir. Bunlara en iyi örnek olarak, aşırı ve bilinçsizce kullanılan kimyasal gübreler ve tarımsal ilaçların ürünler üzerinde bıraktığı kalıntılar nedeniyle oluşan sağlık problemleri, bu maddelerin yıllarca toprakta birikerek bitki gelişimini olumsuz yönde etkilemeleri ve yine bu maddelerin yoğun şekilde kullanılmaları sonucu, yer altı kaynak sularına sızarak hem çevreyi kirletmeleri hem de buradan faydalanan insan ve hayvanlar üzerinde yarattığı olumsuz sağlık problemleri verilebilir.
Organik tarım, tüm dünya’da yıllardan beri süregelen bilinçsiz ve aşırı gübre ve pestisid (tarımsal ilaçlar) kullanımı sonucu bozulmaya yüz tutan tarımsal ekosistemi ve insan sağlığını korumak amacı ile geliştirilen ve önerilen ve tamamen saf, sağlıklı, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi yanında, tarımsal ekosistemi de koruyan bir tarım sistemi olarak ortaya çıkmıştır. Daha geniş bir tanımlamayla, hiçbir yapay kimyasal madde kullanılmadan yapılan çiftçiliğe organik tarım denmektedir.
 İlk defa 1940 yıllarında, Kuzey Avrupa’da bazı araştırıcılar tarafından ileri sürülmüştür. Ancak, 1920’li yıllarda Almanya’da, Avusturyalı filozof Rudolf Steiner tarafından “Biyodinamik Tarım”; İngiltere’de 1940 yılında Albert Howard tarafından “Organik Tarım” ve İsviçre’de, 1930’lu yıllarda Hans-Peter Rusch ve Hans Müller tarafından “Biyolojik Tarım” olarak ortaya atılmıştır.
Organik tarım, doğaya sahip olup, ona hükmetmek, onu kontrol etmekten çok, onunla ortaklık kurabilme sanatı olarak da değerlendirilmektedir. Organik tarımın ana amacı, bitkilerin, hayvanların, insanların ve toprağın sağlığını ve verimliliğini korumak ve devamlılığını sağlamaktır. Bugün, organik tarım, ekolojik tarım veya biyolojik tarım olarak da isimlendirilen tarım sistemleri aslında aynı şeyi ifade etmektedir.

Kuşkusuz, organik tarım denince, hem bitkisel hem de hayvansal üretim anlaşılmalıdır. Yeryüzünde yetişen ve tarımı yapılan her türlü bitki organik tarımda kullanılabilir. Ülkemizi örnek olarak verirsek, organik buğday, organik ayçiçeği, organik soya, organik çeltik, organik mısır, organik meyve ve sebze gibi ülkemiz tarımında yer alan her türlü bitkinin tarımı yapılabilir. Diğer yandan, hayvansal ürünleri de (et, süt, yoğurt, bal, yumurta vd.) organik olarak elde etmek mümkündür. Bunun için, büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanlarını, kontrollü şartlarda tamamen doğal yemlerle (organik tarımla üretilmiş) beslemek, hastalık durumunda herhangi bir kimyasal madde (ilaç, hormon-büyüme ve gelişme düzenleyiciler) vermekten kaçınmak yeterlidir.
Burada, organik tarımla ilgili verilen bilgiler, bitkisel üretimle ilgilidir.

Ülkemizde ilk organik tarım faaliyetleri, bundan 20 yıl kadar önce (1985-1986 yılları), bazı Avrupa ülkelerinden gelen talepler doğrultusunda, Ege bölgemizde kuru incir ve kuru üzüm üretimiyle başlamıştır. Ancak ülkemizin gündemine son 10 yıllık dönemde girmiş olup, son yıllarda Avrupa Birliğinin de talepleri doğrultusunda iyice gündeme oturmuştur. Bugün, Ege bölgesi dışına da taşarak tüm ülkeye yayılmış durumdadır. Yurt dışından gelen talepler nedeniyle, ürünlerde de çeşitlilik (fındık ve kuru kayısı gibi) gözlenmektedir. Günümüzde artık, ekim alanları bazı bitkiler için yeterli olmasa da, hemen hemen her türlü bitki grubu ile organik tarım faaliyetleri yapılmaktadır.

Diğer bir tarımsal faaliyet olan Doğal tarım (naturel tarım), organik tarımdan tamamen farklı olup, aynı şeyler değildir.  Örneğin, bir alanda, dışarıdan hiçbir kimyasal gübre, ilaç veya hormon kullanmadan kendi haline yetişen bir bitkinin ürününe doğal ürün veya naturel ürün, bu işleme de doğal ve naturel tarım demek mümkündür. Daha önceden, toprakta birikmiş olan gübre, ilaç ve diğer kimyasal madde kalıntılarının varlığı, o ürünün doğal olduğunu değiştirmez. Ancak, böyle bir ürün organik değildir. Çünkü, organik tarımın belirli kuralları olup, bunlara uyulması zorunludur. Her ne kadar, dışarıdan herhangi bir kimyasal madde uygulaması olmamasına rağmen, tarlada daha önceden birikmiş olan kimyasal madde kalıntıları, elde edilecek ürünü organik olmaktan, yapılan işlemleri de organik tarım olmaktan çıkarır. Bu iki tanım birbirlerinden kesin olarak ayrılmalı ve çok dikkat edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, her organik ürün, doğal (naturel) bir üründür. Ancak, her doğal ürün organik ürün değildir.  
Bugün, dünyanın pek çok ülkesinde organik tarım benimsenmiş ve tarımsal üretim sistemlerinde önemli yerlere sahip olmuştur. Aşağıdaki tabloda, 2002 yılında dünya ülkelerinin organik tarım sistemine ayırmış oldukları alanlar verilmiştir.
Dünya’da organik tarım yapan ülkeler (2002)

  ÜlkelerEkiliş Alanı (Ha)
Avustralya10.500.000
Arjantin3.192.000
İtalya1.230.000
Kanada1.000.000
A.B.D948.553
Brezilya803.000
İngiltere729.550
Uruguay678.481
Almanya632.165
İspanya485.130
Fransa419.750
Avusturya345.375
İsveç320.000
Çin301.295
Şili273.000
Çek Cumhuriyeti235.136
Danimarka174.600
Ukrayna164.449
Finlandiya147.943
Meksika143.154
Uganda122.000
İsviçre102.999
Macaristan100.000
Hindistan90.000
Peru84.000
Portekiz70.857
                                   (Grolink 2003)

Ülkemizdeki organik tarım alanlarının ise, 2003 yılı tahminine göre 60.000-70.000 hektar olduğu bildirilmektedir.
Organik Tarım Kuralları : Organik tarım sistemlerinde ana kural, daha önce de belirtildiği gibi, üretim aşamasında yapay kimyasal hiçbir maddenin kullanılmamasıdır. Bunun yanında, son yıllarda yine gündemde olan ve transgenik olarak da bilinen genetiği değiştirilmiş organizmaların kullanılması da yasaklanmıştır.

Organik tarım yapılacak alanlarda, herhangi bir kimyasal ilaç ve gübre kalıntısının olmaması gerekir. Tarıma yeni açılacak alanlar bu yönden uygun alanlardır. Eğer, yıllardır üzerinde tarımsal faaliyetlerin yapıla geldiği bir alanda organik tarım yapılmak isteniyorsa, öncelikle bu alanlarda birikmesi muhtemel olan inorganik (sentetik) gübre ve tarımsal ilaç kalıntılarının yok edilmesi, tarladan uzaklaştırılması gerekir. Bu amaçla, böyle alanlarda birkaç yıl boyunca (3-5 yıl, en az 3 yıl) hiçbir kimyasal gübre ve tarımsal ilaç uygulaması yapmadan bitki yetiştiriciliği yapılmalı ve kalıntı gübrelerin bu bitkiler tarafından sömürülmesi sağlanmalıdır. Bunun yanında, böyle alanlarda, biraz külfetli olsa da, yıkama yapılarak bu kalıntıların, tarımsal aktif bölge olarak kabul edilen toprağın üstten 40-50 cm’ lik bölümünden uzaklaştırılması da düşünülebilir. Yine, organik tarım yapılacak alanların erozyona açık olmaması ve böyle alanlarda toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısının bozulmamış olması gerekir.
Peki, yukarıda bahsedilen bütün özelliklere sahip bir alanda, çiftçi organik üretime başlayabilir mi? Hayır. Çiftçinin, organik tarım yaptığını veya yapacağını ve daha sonra elde ettiği ürünleri organik ürün olarak pazarlayabilmesi için, bütün bu işlemleri belgelendirmesi ve bir sertifika alması gerekir. Bu amaçla, ulusal veya uluslar arası pek çok kuruluş bu hizmeti vermektedir. Bugün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yetki ve izin verilmiş Mersin’de 1 ve İzmir’de de 6 olmak üzere toplam 7 adet kontrol ve sertifikasyon kuruluşu bu hizmeti vermektedir. Organik tarımla ilgili herhangi bir faaliyette (üretim, işleme, ihracat vs.) bulunmak isteyen şahıslar, önce bu kuruluşlardan birisine başvuracak ve bu kuruluşla bir sözleşme imzalayacaktır. Sözleşmenin imzalanmasından ve bu sözleşmenin bakanlığa bildirilmesinden sonra Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ilgili Genel Müdürlüğü’ne gerekli başvuru yapılacaktır. Bu kuruluşların adları ve adresleri liste halinde en son bölümde verilmiştir.
Önümüzdeki yıllarda, gelecek talepler doğrultusunda, bu kuruluşların hizmet verdiği illerin ve bu tip kuruluşların sayılarının artacağı şüphesizdir.  

Çiftçi, organik tarıma başlamadan önce, bu kuruluşlardan herhangi birisine başvurarak organik tarım yapmak istediğini beyan edecek ve kuruluş elamanlarınca organik tarım için ayrılacak alanların uygunluğu kontrol edilecek, eğer uygunsa izin verilecektir. Organik tarım için izin alabilmek işi çözmüyor. Aynı kuruluş elamanlarınca, organik tarım yapılacağı beyan edilen alanlar ve çiftçi, üretimin her aşamasında kontrol ve takip edilecek ve organik tarımda kullanılmaması gereken girdilerin kullanılıp kullanılmadığı ortaya konacaktır.
Bu aşamadan sonra, hasat döneminde uygun görülen ve tekniğine uygun üretilen ürünlere “organik” tir sertifikası verilecek ve pazardaki yerini alacaktır. Kısacası, çiftçinin yaptığı üretim faaliyetleri, tarlada ekim öncesinden başlayarak, ekim-dikim, gübreleme, yabancı ot kontrolü, hasat-harman, ürünün tarladan depoya ve depodan da pazara (market vd.) taşınmasını da kapsayan üretim zinciri çok sıkı bir şekilde denetlenmek zorundadır. Görüldüğü gibi, ilk bakışta kolaymış gibi görünmesine rağmen, aslında tamamen kontrol altında olması gereken bir faaliyettir.
Organik tarım sisteminde, dışarıdan antibiyotik, bitki büyüme düzenleyicileri (hormonlar), böcek öldürücüler ve gübreler gibi sentetik herhangi bir yapay kimyasal madde uygulaması olmayacağı için, verimliliği korunmuş ve devam ettirilen topraklarda zararlılardan ve hastalıklardan etkilenmeden sağlıklı bitkilerin yetiştirilmesi ve bu koşullarda ürünün elde edilmesi amaçlanmaktadır. Bunun için aşağıda açıklanan bazı uygulamaların yapılması gerekir.
Toprak Verimliliği : Organik tarımda ana ilkelerden birisi de, bitkinin değil, toprağın beslenmesidir. Yani, toprağın verimli hale getirilmesi ve bunun korunmasıdır. Toprak verimliliğini sağlamak ve bunu devam ettirmek için, 3 farklı doğal madde kullanılabilir. Bunlar;
a)-Çiftlik Gübresi: Taze, yanmamış gübre haricindeki tüm büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanlarından elde edilen gübreler rahatlıkla kullanılabilir ve bitki büyüme ve gelişimi için gerekli bütün temel bitki besin maddelerini toprağa kazandırır.
Çiftlik gübresi uygulaması ekim-dikimden önce yapılmalıdır. Ekim-dikim sonrasında uygulama yapılması tavsiye edilmez. Mümkünse, bu tip uygulamadan kaçınılmalıdır. Zorunlu hallerde, eğer sebze üretiminde kullanılacak ise, özellikle pişirilmeden tüketilen sebzelerin hasadından en az 60 gün önce kullanılmalıdır. Ancak, bu şekilde gübresi kullanılacak hayvan grubunun da organik besinlerle (örneğin antibiyotiksiz ve hormonsuz besinlerle) beslenmiş olması gerektiği bilinmelidir.
Kedi ve köpek gibi hayvanların dışkıları gübre olarak kullanılmamalıdır. Bu tür hayvanların dışkılarında insanlara da geçebilen ve sağlık problemleri yaratan parazitler bulunur.
Yukarıda da belirtildiği gibi, taze, yanmamış gübre kullanımı tavsiye edilmez. Çünkü, yanmamış taze gübre ile yabancı ot tohumlarının ve bazı fungal (mantari) hastalık etmenlerinin toprağa bulaştığı bilinmektedir. Bunların önlenmesi açısından bu konuda dikkatli olunmalıdır.

Bazı çiftlik gübrelerinin NPK değerleri

  Gübre ÇeşidiN  (Azot)
(%)
P (Fosforik asit) (%)K (Potasyum)
 (%)
İnek0.570.230.62
Boğa0.730.480.55
At0.700.250.77
Koyun/Keçi1.440.501.21
Tavşan2.401.400.60
Tavuk1.000.800.39

Kaynak: Anonim 1998. Fertilizer values of some manures. Countryside & Small Stock Journal. September-October. p. 75
Çiftlik hayvanlarından elde edilen gübrelerin yanında, yarasa ve deniz kuşlarının “Guano” olarak da isimlendirilen kurumuş haldeki gübreleri de, organik tarımda kullanılabilecek bir diğer toprak verimliliğini sağlayıcı maddedir. Bu tip gübre, daha önce bahsi geçen diğer çiftlik hayvanlarından elde edilen gübrelerden daha fazla NPK (Azot, Fosfor, Potasyum) içerir. Özellikle Fosfor içeriği çok yüksektir. Bu üç bitki besin elementinin (NPK) sırasıyla, Dal-Döl-Bal olarak bilinmesi, bu tip gübrelerin önemini ve değerini arttırmaktadır.
b)-Kompost: Toprağın organik madde içeriğini yükselten, içerisinde bitkileri bazı toprak zararlılarına karşı koruyan doğal antibiyotikler bulunduran, toprak verimliliğine ve dolayısıyla ürün artışına neden olan doğal bir maddedir.
Yoğun bir tarımsal faaliyet için yıllık olarak dekara 1.5-2.5 ton arasında uygulanması tavsiye edilir. Fakat, önceden toprakta kompost oranı ile ilgili analizler yaptırılıp, elde edilecek sonuçlara göre uygulanacak kompost miktarı belirlenebilir. Ayrıca, kompost, toprakta yaşayan ve tarımsal faaliyetlerin vazgeçilmezi olan, toprakta bulunan mineralleri serbest hale geçirerek bitkilerin faydalanabileceği bir forma sokan milyonlarca mikro-organizmalar için iyi bir besi ortamı yaratır.
c)-Yeşil Gübre: Yeşil gübre ve örtü bitkisi kullanılması organik tarımda uygulanan standart işlemlerden bir tanesidir. Bu şekilde, bu amaçla ekilen bazı baklagil bitkilerinin özellikle çiçeklenme döneminde pullukla toprak altına gömülmesi ve çürümeye terk edilmesi sonucunda topraktaki organik madde içeriği artacaktır. Böylece, bitkiler için uygun büyüme ve gelişme ortamı sağlanmış olacaktır.



Bunun yanında, ön bitki olarak ekilecek bir baklagil bitkisi, kendisiyle ortak olarak yaşayan bakteriler yardımıyla, toprak havasında serbest olarak bulunan azotu köklerindeki nodüllerde (urlarda) bağlayarak, toprağın azot seviyesinin yükselmesine katkıda bulunacaktır. Bu sayede, hem kendini beslemiş hem de kendinden sonra gelecek bitki için bir miktar azot sağlamış olacaktır.



Münavebe: Münavebe veya diğer adıyla ekim nöbeti uygulaması, organik tarım sisteminin vazgeçilmez unsurlarındandır. Yabancı ot, zararlılar ve hastalık etmenlerinin populasyonlarının azaltılmasında önemli rol oynar. Yetiştirilecek ürünlerin belirli bir sıraya konması, bir üründe zarar yapan bazı böcek veya hastalık etmeni, başka bir bitki grubunda zarar meydana getiremeyeceği için bunların populasyonlarında bir azalma söz konusu olacaktır. Bunun aksi yapıldığı zaman, yani organik de olsa üst üste birkaç yıl aynı bitkinin yetiştirilmesi, o bitkiye zarar verecek böcek ve hastalık etmeni bazı mantar ve bakteri populasyonlarının artışına neden olacaktır. Bu durum ise, sonuçta ürün kaybına neden olacaktır.
Münavebe yapılması, toprakta mevcut olan ve toprağın farklı derinliklerinde birikmiş bulunan bazı doğal bitki besin maddelerinin ve suyun da ekonomik olarak tüketilmesini sağlayacaktır. Örneğin, bir yıl saçak köklü bitkinin yetiştirilmesiyle toprağın üst katmanlarında bulunan besinler tüketilebildiği halde, biraz daha derinlerde bulunan besin maddelerinden yararlanma olmayacaktır. Eğer, aynı alanda üst üste birkaç yıl saçak köklü bitki tarımı yapılırsa, daha derindeki bu besin maddeleri sulama suyuyla veya yağmurlarla yıkanıp gidecek ve bitkiler için yararlı olmaktan çıkacaktır. Bu nedenle, tarımsal üretimde, araya kökleri daha derine gidebilen bazı kazık köklü bitkilerin konması ile, kaybolma tehlikesi bulunan bu tip besin maddelerinden faydalanma söz konusu olacaktır.
Yabancı Ot Kontrolü: Yetiştirilmekte olan ürün içerisinde bulunan her türlü bitki bir yabancı ottur. Örneğin, mısır tarlasında, mısırlar içerisinde bulunan bir buğday veya bir ayçiçeği, yine bir ayçiçeği tarlasında bulunan bir mısır bitkisi birer yabancı ottur.
Yabancı otlar, organik tarımdaki en önemli zararlılardandır. Toprakta bulunan bitki besin maddelerini yetiştirilen bitki aleyhine tükettiği ve bazı zararlılar ile hastalık etmenlerini barındırdığı için, tarım yapılan alanlardan uzaklaştırılması gerekir.
Organik tarım yapan çiftçiler için 2 ayrı seçenek mevcuttur. Bunlar, mekanik ve kültürel işlemlerdir. Mekanik olarak yabancı ot mücadelesi için, tarım yapılan alanın makineyle işlenmesi gerekir. Ekimden önce yapılacak toprak işlemesiyle yabancı otlar yok edilebildiği gibi, ekimden sonra da, bitkiler çıkış yaptıktan sonra uygulanacak çapalama işlemleri ile de yabancı ot mücadelesi yapılabilir.
Kültürel işlemler olarak, münavebe devreye sokulabilir. Örneğin, orobanş (canavar otu, verem otu) problemi olan alanlarda, orobanştan etkilenen ayçiçeği, bu zararlıdan etkilenmeyen bir bitkiyle münavebeye sokularak orobanş zararından kurtulmak mümkündür. Yine, belirli bitki gruplarında ortak olan bazı hastalıklar, münavebe yardımıyla önlenebilir. Örneğin, soya ve ayçiçeğinin bazı hastalıkları ortaktır. Soyada zarar yapan birkaç hastalık ayçiçeğinde de zarar yapmaktadır ve tarlada kalan bitki artıklarıyla bulaşabilmektedir. Soyadan sonra ayçiçeği veya ayçiçeğinden sonra soya ekmeyerek, ekim nöbetine girerek araya başka bir bitki grubunu alırsak, soya ektiğimiz zaman soya hastalıklarının, ayçiçeği ektiğimiz zaman da ayçiçeğinin bazı hastalıklarını baştan önlemiş oluruz.  Sıra arası mesafesiyle oynayarak, bitkilerin sıra aralarını erken kapatmaları sağlanabilir ve yabancı ot gelişimi önlenebilir. Burada, sıra aralarını erken kapatabilen ve geniş bitki tacı oluşturabilen çeşitlerin seçimi de önemlidir. Yine, o bitki için önerilen en yüksek bitki sıklığı kullanılarak birim alandaki bitki populasyonu arttırılabilir ve bu sayede yabancı otlar baskı altında tutulabilir. Yetiştirilecek bitki grubunun ekilen tohumlarının aynı anda ve mümkün olan en kısa sürede toprak yüzeyine çıkmış olmaları ve toprak yüzeyini en kısa zamanda kaplamış olmaları, yabancı ot mücadelesi için gereklidir. Bu amaçla, ekilecek tohumluğun çimlenme ve sürme gücünün çok yüksek olması gerekir. Ekim tarihi ile oynayarak, örneğin biraz daha geç ekim yaparak, tarlada oluşacak kendi gelen bitkilerin (halaza) çıkışı beklenebilir, böyle bitkiler toprak işlemesiyle yok edildikten sonra, ekim yapılabilir.
Geniş alanlarda zor olsa da, küçük alanlarda ve küçük aile işletmelerinde elle yabancı ot temizliği yapılabilir.
Diğer bir yöntem ise, bazı bitkilerde örneğin organik mısır tarımında, sıra aralarında ortaya çıkan yabancı otların, propane (LP) alevi kullanılarak yakılması ve yok edilmesidir. Bu amaçla, traktöre bağlı bir propane (LP) tankından beslenen ve sıra aralarına göre ayarlanmış alev püskürten kollar kullanılmaktadır. Alevle yabancı ot kontrolü yapılacak mısır, ya yeni çıkmış olmalı ya da 20 cm-45 cm arası boyda olmalıdır.  Bunun dışındaki zamanlarda yapılacak alevle yabancı ot yakma işlemi, mısır bitkisinin meristemine (büyüme noktasına) zarar verebilir. Alevle yakma işleminde traktör hızı yaklaşık saatte 6 km. olmalıdır.


Sıra arasındaki yabancı otların propan (LP) alevi kullanılarak yakılması
Yabancı ot kontrolünde kullanılabilecek bir diğer yöntem ise, malçlamadır. Yani, toprak yüzeyinin çeşitli sap, saman gibi bitki artıklarıyla kaplanması, örtülmesidir. Bu sayede, yetiştirilecek bitkiler haricinde açıkta kalan toprak yüzeyleri kaplanmış olduğundan, yabancı ot gelişimi önlenmiş olacaktır. Ayrıca, malçlama sayesinde, malç altında kalan toprağın ısınması nedeniyle bitki gelişimi hızlanacak ve yabancı otlarla rekabet edebilecek bir güce ulaşabilecektir. Bu tip maddeler organik maddelerdir. Malç görevi görürken, çürümeleri sonucunda toprağa organik madde de bırakırlar.
Bu doğal maddelerin yanında, polietilen (naylon-plastik örtü) gibi bazı sentetik malç malzemelerine de izin verilmiştir ve organik tarımda kullanılabilir. Yalnız bu tip maddelerin hasat sonrasında tarladan uzaklaştırılması gerekir.
Zararlılar ve Hastalıkların Kontrolü:
Organik tarım yapılan alanlarda, eğer bir zararlı veya hastalık salgın hale gelmiş veya gelmek üzere ise, çiftçiler 3 seçenek üzerinde durmalıdır. Bunlar;
a)-Mekanik kontrol
b)-Biyolojik kontrol ve
c)-Organik olarak tescil edilmiş bazı tarımsal ilaçların kullanılmasıdır.

a)- Mekanik Kontrol: Bu seçenekte, bazı noktalara, böcekleri vakumla içeri çekerek toplayan aletler veya yapışkanlı tuzaklar asarak böcek populasyonunu kontrol altında tutmak ve zararı en aza indirmek mümkündür. Bazı durumlarda, küçük alanlarda, zararlı böceklerin elle toplanması da düşünülebilir.
b)- Biyolojik Kontrol: Bu amaçla, zararlı böceklerin kontrolü veya yok edilmesi için, diğer yararlı böceklerden de faydalanılabilir. Örneğin, predatör böcekler (avcı böcekler) kullanılarak bazı zararlı böcek erginleri ve/veya larvaları yok edilebilir. Yaprak bitlerine karşı, uğur böceği larvasının kullanılabileceği gibi. Veya parazitör (parazitleyici) böcekler kullanılarak, zararlı böcekler tarafından bitki üzerine bırakılmış yumurtalar daha açılmadan parazitlenerek açılmaları, dolayısıyla populasyonlarının artarak zarar vermeleri önlenebilir. Buğdayda büyük zarar yapan süne yumurtalarına karşı parazitör kullanılması gibi.
c)- Organik İlaçların Kullanılması: Organik olduğu tescil edilmiş ve izin verilmiş bazı bileşikleri kullanmak mümkündür. Çok yaygın olarak kullanılan bitkisel böcek öldürücülere, Pyrethrum ve Neem ağacı (Azadirachta indica A. juss) ekstraktları örnek olarak verilebilir. Bunlar, çok geniş etki alanına sahip olup, pek çok böcek üzerinde etkilidir. Örneğin, neem ağacından elde edilen ekstraktların yaklaşık 400 böcek türü üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Neem ağacını bu kadar önemli yapan ise, hemen hemen bütün organlarında (yaprak, meyve, tohum vs.) bulunan “azadirachtin” maddesidir.
Bütün bunların yanında, evde de rahatlıkla hazırlanabilecek ve sabun, bitkisel yağ, parafin yağı ve sarımsak gibi maddelerin kullanıldığı böcek öldürücüler ve/veya böcek kovucular kullanmak mümkündür. Bunlara ilave olarak, böcekleri yakalamak amacıyla, yapışkanlı, ışıklı ve sesli gibi bazı tuzaklar hazırlanıp, tarlanın belirli yerlerine konabilir.
Hastalıkların önlenmesinde ise, öncelikle, hastalıklara dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir. Tarla içerisinde, hastalığın yayılmasını önlemek için, hastalığın ilk ortaya çıktığı bitki veya bitkiler hemen sökülüp tarladan uzaklaştırılabilir. Hastalık ortaya çıkınca ise, bakır ve kükürt içeren bileşiklerin kullanılmasına izin verilmiştir. Bazı mantari hastalıklar ve bakteri yanıklığı için bakırlı bileşikler kullanılabilir. Bordo bulamacı gibi kükürtlü bileşikler ise, mantari hastalıklara karşı kullanılabilir.
Bordo bulamacı, aynı zamanda iyi bir böcek kovucudur. Bazı böcekler, çekirgeler ve toprak altında yaşayan bazı kesici kurtlara karşı uzaklaştırıcı olarak etkili bir şekilde kullanılabilir.
Sonuç olarak, organik tarım sisteminin temel özellikleri şu şekilde özetlenebilir.

·   Yoğun emek harcanan bir faaliyet olması
·   Çevresel, sosyal ve ekonomik olarak tam ve sürdürülebilir olması
·   Dışarıdan uygulanan girdilerde azalma
·   Ekim nöbeti (münavebe) uygulanması
·   Biyolojik yolla zararlı ve hastalık kontrolü
·   Dayanıklı çeşitlerin kullanımı
·   Erozyonun kontrol altına alınması
·   Bitki besin elementlerinin döngüsünün sağlanması
·   Su ve sulamanın kontrolü
·   Sentetik gübrelerden, tarımsal ilaçlardan ve genetiği ile oynanmış bitkilerden uzak durulması, bunların girdi olarak kullanılmaması


                                  Neden Organik Tarım

Giderek artan nüfusa orantılı olarak yaşadığımız çevre ve yediğimiz ürünlere dikkat etmek gerektiği gibi hassas konular tartışılmaya başladı Türkiye’de. Örneğin organik tarım ile ilk önce yediklerimizin önlemini almalıyız. Neden olarak;

>>Gelecek nesilleri korumak,

>>Kimyasalların insanlar, çevre ve hayvanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden korunmak,

13- Ekolojik tarım sentetik ve kimyasalların kullanımını yasakladığından çiftlik gübresi, kanatlı gübresi, çiftlik ve sıvı atıkları, saman, torf, mantar üretim artığı, organik ev artıkları kompostu, hayvansal atıkların işlenmiş ürünleri, deniz yosunları ve yosun ürünleri, talaş, ağaç kabuğu, odun artıkları, tabii fosfat kayaları gübre olarak kullanılabilir. Bitki koruma açısından ise izin verilen birtakım ilaçların yanında kükürt, bordo bulamacı, Arap sabunu kullanılabilir.
>>Toprak verimliliğini ekolojik koşulları göz önüne alarak doğal yollarla uzun dönem için sağlamak,
>>Toprak ve genetik kaynak erozyonunu önlemek,

>>Su miktar ve kalitesini korumak,

>>Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak,

>>Üretici ve tarımsal işletmelerde çalışan insanların sağlığını korumak,

>>Küçük çiftçilerin güvenliğini üretim döngüsü veya gelir düzeylerini arttırarak sağlamak,

>>Ekonomiyi desteklemek,

>>Sağlıklı ve besin kalitesi yüksek ürün elde etmek. Organik Tarımın İlkeleri
Ekolojik tarımda farklı bitkisel ve hayvansal ürünler için farklı üretim yöntemleri mevcut olup bunların ortak ilkeleri şunlardır.

1- Ekolojik üretim yapan tarım işletmelerinde doğal kökenli hammaddeler kullanılarak üretim yapılmalıdır.

2- Ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınılmalıdır. Mesela organik tarımda kullanılacak fide-tohum, fidan vs. ilaçsız olmalıdır.

3- Toprağın işletilmesi ve içindeki canlı faaliyetin devamı için nöbetleşe ekim ve organik gübreleme yapılmalıdır. Bunun için çiftlik gübresi ve organik atıklardan oluşan kompost ve yeşil gübre kullanılmalıdır. Ayrıca uygun toprak işleme aletleri kullanılmalı, gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.

4- Ekolojik ortama uygun dengeli karışımlar yapılarak nöbetleşe ekimde baklagillere ağırlık verilmelidir.

5- Bitki tür ve çeşitlerinin seçiminde üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları göz önünde bulundurmalı bu koşullara uygun dayanıklı, tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.

6- Zararlılarla mücadelede biyolojik yöntemlere başvurulmalıdır.

7- Hayvansal üretimde ise ağıl ve ahırların usluna uygun olması, beslenme ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde işletmeden karşılanması yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo artırıcı katkı maddeleri vs.) katılmaması gerekir.

8- Yetiştiricilikte yem ihtiyacının karşılanmasında 1 ha alan için 1 büyükbaş hayvan düşünülmelidir.

9- Ekolojik tarımda yeter miktarda ve yüksek kalitede gıda üretmek, maksimum verimden önce gelmelidir.

10- Enerji kaynağı olarak güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir.

11- Ekolojik tarım işletmelerinin kazançları, imkanları üreticiyi ve çalışanlarını tatmin etmelidir.

12- Sentetik kimyasal gübreler ve sentetik ilaçlar, depoda kuruyuculuğu artıran ve hasattan sonra olgunlaşmayı teşvik eden sentetik kimyasal maddeler, bitki ve hayvan yetiştirmede kullanılan hormonlar ve büyüme düzenleyici maddelerin ekolojik tarımda kullanımı yasaktır.

                             Organik Tarımın Amacı
Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas olarak sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını yasaklaması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir.


Bu olumsuz koşullar karşısında gelir düzeyi yüksek olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede bilinçlenerek örgütlenen üretici ve tüketiciler, doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle insanlarda zehirli etki yapmayan tarımsal ürünleri üretmeyi ve tüketmeyi tercih etmişler. Bu amaçla yeni bir üretim tarzı olarak Ekolojik veya Organik Tarım ortaya çıkmıştır.
Bu çerçevede ekolojik tarım hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğadaki dengeyi yeniden kurmaya yönelik, toprağın verimliliğinde devamlılık sağlayan biyolojik mücadele ile hastalık ve zararlıları kontrol altına alarak, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren, sentetik kimyasal gübre ve ilaçların kullanımını yasaklayan, organik ve yeşil gübreleme, ekim nöbeti ve toprak muhafazasını tavsiye eden, her aşaması kontrol altında olan elde edilen ürünün sertifika ile belgelendiği bir üretim şeklidir.
Tanımdan da anlaşıldığı gibi ekolojik tarım bir ürünün ekim veya dikiminden sonra hiçbir uygulama yapılmadan kendi haline terkedilmesi veya eskimiş bir işletmecilik şekline dönüş değildir. Aksine geleceğin ihtiyaçlarına yönelik görüşlere dayanan, dikkat, bilgi ve özveri gerektiren bir tarım şeklidir. Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarım, eko sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermektedir.

Her türlü sentetik, kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanımının yasaklanması yanında organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın" muhafazası, bitkinin direncini artırma, parazit ve predatörlerden yararlanmayı tavsiye eden bütün bu üretim tarzında üretimde miktar artışı değil ürünün kalitesinin yükseltilmesini amaçlanmaktadır. Günümüzde sadece organik tarımla toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumak mümkün olmaktadır.


Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitrat tatlı su kaynaklarına ulaşmakta bu da insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi problemlere yol açmaktadır. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi bozmakta

                                      Organik Tarımda Sertifikosyon
Organik tarım, toprağı, doğal yaşamı ve insanları bir bütün olarak kabul ederek yapılan tarım metodudur. Bir ürünün “ekolojik” sıfatını taşıyabilmesi için sistemin bir parçası olan kontrol organı tarafından kontrol edilmesi ve sonucunda sertifikalanmış olması gerekmektedir. Bir ürünün ekolojik olarak tescil edilmesi sürecine “kontrol”, bu süreç sonunda ekolojik olduğunu ispatlayan belgeye de “sertifika” denmektedir. Ülkemizde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından tanınmış yedi adet sertifika kuruluşu bulunmaktadır. Bu sertifika kuruluşları, belli kriterlere göre sertifikasyon uygulamaktadırlar.

Ekolojik tarım kabaca iki başlık altında inceleniyor. 1900’lü yılların başlarında Rudolf Steiner tarafından Almanya’daki çiftçilere tanıtılan biyo-dinamik tarım, ekolojik ya da organik olarak isimlendirilen tarımla birçok yönden benzeşmesine rağmen, ekim, hasat ve ilaçlama dönemleri belirlenirken kozmik ritmlerin dikkate alınması ve sadece belli ekolojik preparatların kullanılması yönünden birbirlerinden ayrılmakta ve farklı kontrol mekanizmalarıyla sertifikalanmaktadırlar.

Kontrol GruplarıKontrolü yapılan işletmeler 3 bölümde incelenmektedir. Bu işletmelerin değişik gruplardaki sertifikasyonu tek tek olabildiği gibi zincir halinde de yapılabilmektedir.

Ekolojik tarım uygulayan çiftçiler; 1. grup’ta değerlendirilmektedir. Bu kontrol basamağında seçilen işletmenin, ekolojik üretim yapılacak biriminde en azından son hasattan itibaren hiçbir şekilde kimyasal sentetik ilaç, gübre, büyüme düzenleyicilerinin kullanılmamış olması gerekir. Programa giren üreticilerin tarım yaptıkları bütün parsellerde ekolojik üretim yapması beklenmekte ve kimyasal girdili üretim yapan parsellere de belli bir mesafede olması önerilmektedir.

2. grup, ekolojik ürün işleyecek olan işletmelerden oluşmaktadır. Bu işletmelerin işleyeceği ürünler ekolojik olarak sertifikalanmış hammaddelerden hazırlanmış olmalıdır.

3. grup ise yurtdışına ekolojik ürün ihraç eden işletmelerden oluşturmaktadır. Bu işletmeler, B işletmelerinde olduğu gibi işlenmiş ürünün sertifikasını ve söz konusu ürünle ilgili malı satın aldığı firmadan veya işletmeden raporu ile birlikte almalıdır.

Ülkemizde sertifikasyonun yapılabilmesi için 1. Grup işletmelerin en az 12 ay boyunca AB’nin veya Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’te belirtilen esaslara göre tarım yapmış olması gerekmektedir. Bu süre, tek yıllık bitkilerde en az 24 ay, çok yıllık bitkilerde ise 36 aya kadar uazayabilmektedir. 2. ve 3. Grup işletmeler de aynı yönetmeliğin kendilerini ilgilendiren maddelerini yerine getirmiş olmalıdırlar.

Özel Kontrol GruplarıEkolojik olarak sertifika almış olan bir ürünün, özel kriterler uygulanarak sertifikalanması da söz konusudur. Bu ürünlerin özel sertifikalara sahip olabilmesi için öncelikle AB Yönetmeliği çerçevesinde ekolojik olmaları gerekmektedir.

DEMETER: biyodinamik yöntemle yetiştirilmiş ürünlere sertifika vermektedir. Bir ürünün DEMETER sertifikası alabilmesi için yetiştirilmesi sırasında kozmik ritmin dikkate alınması ve toprak altı ve toprak üstü yapıyı iyileştiren belli preparatların kullanılması gerekmektedir. Demeter tarafından sertifikalanmış ürünleri yetiştiren çiftçiler sadece ekolojik üretim yapabilirler.

BIOSUISSE: İsviçre’de çeşitli üretici birliklerinin bir araya gelerek oluşturdukları şemsiye bir organizasyondur. Bu organizasyonun oluşturduğu sistemde, ürünlerin, ekolojik tarım ilkelerine göre yetiştirilmiş olmasının ve üreticinin DEMETER’deki gibi sadece ekolojik üretim yapması zorunluluğu yanısıra, ekolojik tarım uygulanan alanın yüzde 7’sinin tarım yapılmadan doğaya özdeş alan olarak bırakılmış olması şartı aranmaktadır.

NATURLAND (BIOLAND): Almanya’da ekolojik üretim yapan çiftçi birliklerinin oluşturduğu şemsiye bir organizasyondur. Diğerlerinden farklı olarak, ayrıca balıkçılık konusuna da sertifika vermektedir. Naturland, çiftçilerinin bütün arazilerde ekolojik tarım yapmasını şart koşmaz.

NOP (National Organic Program): Amerika Birleşik Devletleri’ne ekolojik ürün ihracatı yapacak olan işletmelerden istenen sertifikadır. Amerika Birleşik Devletleri kendi ülkesi sınırları içinde ekolojik etiketiyle satılacak ürünlerin sertifikalanması için sadece kendi ulusal yönetmeliği olan NOP’u tanımaktadır. Avrupa Birliği’nin standartları bu aşamada yeterli olamamaktadır. Diğer sistemlerde geçiş dönemi ürünün de ayrıca sertifikalanırken NOP’de geçiş ürünü uygulaması yoktur.

JAS (Japaneese Organic Standards): Japonya’ya ekolojik ürün ihracatı yapacak firmalar için geçerli standarları içermektedir. Avrupa Birliği sertifikası almış olan ürünlerin bu yönetmelik dikkate alınarak kontrol edilmesi gerekmektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder