25 Eylül 2011 Pazar

Küçükbaş Hayvançılığı-3

KOYUNLARIN BARINAKLARI

Koyunlardan hedeflediğimiz verimi alabilmemiz, karlı bir koyunculuk yapabilmemiz; bakım ve beslemenin yanında onları uygun ortamlarda barındırmamıza da bağlıdır. Bu nedenle de iyi bir koyun barınağının nasıl olması gerektiğini bilmemiz gerekir. Şartlara uygun olmayan, rutubetli, havasız, sıkışık barınaklar koyunların hastalanmasına ve verim düşüklüğüne neden olurlar. Koyunların ırkı, yetiştirme yönü, bölgenin iklim şartları göz önünde bulundurularak sürü için en uygun barınak yapılmalıdır. Koyunlar sahip oldukları yapağı örtüsü nedeniyle, dış etkenlere sığırlara göre daha dayanıklı olurlar. Bu nedenle koyun barınaklarını pek pahalı olmayan basit düzenlemeler biçiminde yapmak daha ekonomik olur.

 

AĞILLARDA EN ÖNEMLİ ÖZELLİK NEDİR?

  Koyun ağılları planlanırken soğuktan çok, sıcaktan korunma esası üzerinde durulmalı ve rutubeti yüksek olmayan bir ağıl içi ortam oluşturmaya çalışılmalıdır. Yurdumuzun büyük bir kesiminde kapalı ağıl tipi yerine, açık ağıl tipi uygulanabilir. Açık ağıl tipi ,iklim koşullarına da bağlı olarak yan duvarlardan bir ya da bir kaçı kısmen ya da tamamen açık biçimde yapılabilir. Her tip koyunculuk ve her bölge için uygun olacak standart bir ağıl tipi düşünülemez, fakat belirli esaslarda bir benzerlik olabilir. Koyunculuk yapılacak bölgenin iklimi ağıl yapımında en çok göz önünde bulundurulması gereken noktadır. Koyunlar yapağıları sayesinde soğuktan kolay kolay etkilenmezler. Aksine yüksek sıcaklıktan olumsuz yönde etkilenirler.Bu sayılan nedenlerle, iyi bir barınağın şart olduğu ortaya çıkıyor. Böylece koyunlara, uygun bir çevre sağlamış olur. Bu uygun bir üretim ortamı demektir. İyi bir barınak işçilikten de büyük tasarruf demektir.

  KAÇ ÇEŞİT AĞIL YAPILABİLİR?

Koyun barınaklarına ağıl denildiğini herkes bilir. Ama ağılın nasıl olması gerektiğini bilen pek azdır. Şimdi bunları öğrenelim. Barınakları, yetiştiricinin koyunculuk yapacağı bölgenin iklim durumuna göre sundurmalar ve ağıllar diye ikiye ayırabiliriz.

1. Sundurmalar: Eğer sıcak ve ılık iklim bölgelerinde koyunculuk yapılmak isteniyorsa, kuzey rüzgarı önlenmiş ve üstünden yağmur geçirmeyecek şekilde inşa edilmiş basit sundurmalar ağıl işini görür. Ilık iklim bölgelerinde yetiştirici, önleri açık sundurmaları basit, ucuz bir şekilde inşa edebilir. Bu bölgelerde açık sundurmalarda koyunlar daha iyi barındırılır ve verimleri daha iyi olur. Çünkü koyunlar kapalı, havasız, rutubetli yerlerden çok fazla etkilenirler. Böylece yetiştirici beklediği ölçüde sağlıklı sürüye sahip olamaz.

  2. Kapalı ağıllar: İklim koşullarının nispeten sert geçtiği çok soğuk bölgelerde ağıllar kapalı olarak yapılır. Bu tip barınaklar daha düzenli ve masraflı şekilde inşa edilirler. Yeterli havalandırma ve aydınlatmanın sağlanabilmesi için havalandırma bacaları ve pencere boşlukları bırakılmalıdır. Kapalı ağıllar düz, L, U, ve T şeklinde yapılırlar. Resim 43'te görülene benzer biçimde 1- 1.25 metre yükseklikte duvar veya çitlerle çevrilmiş bir avlu oluşturulur.

  AĞIL YERİ SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR  

1- Taban suyu yüksek olmamalı

2- Meraya yakın olmalı

3- Meyilli arazi üzerinde olmalı

4- Ağıl kokusunun konutlara ulaşamayacağı yer ve uzaklıkta olmalı

5- Ağıl; güneye veya doğuya dönük olmalı, kuzey rüzgarlarına kapalı olmalıdır.

  Ağıl yeri yukarıdaki belirtilen noktalara uygun şekilde seçildikten sonra, ağıl yapımında şu noktaların göz önünde bulundurulması gerekir :

  1- Ağıl, yetiştirme yönüne ve bölgenin iklimine uygun olmalıdır.

2- Ağıl ve dış bölmeler bölgenin hakim rüzgarlarından ve soğuktan korunmuş olmalıdır.

3- Ağıl, işlerin kolay görülmesine uygun olarak planlanmalıdır.

4- Ağıl, içerisinde barındırılacak hayvan sayısına yeterli alana sahip olmalıdır. Küçük, dar ağıllar içinde hayvanlar hastalanırlar. Çünkü bu tip ağılların tabanı ıslak, havası da pistir. Ayrıca dar ağıllarda yemleme işi çok güç olur.

5 - Maliyeti düşük olmalı, yapımında lüksten kaçınılmalıdır.

  AĞIL ALANININ SAPTANMASI

Gerekli taban alanı; hayvanın yaşı, ırkı ve cinsiyetine bağlı olarak değişmektedir.

Gebe veya emziren koyun 2.25 - 2.5 m 2

Erkek veya dişi toklu 0.5 - 0.6 m 2

Koç 1.2 - 1.5 m 2

Koyun 0.8 - 1.0 m 2

Süt emen kuzu 0.3 - 0.4 m 2

  Açık bölmelerde ise, gerekli alanın daha da büyük olması tercih edilir.

Gezinti avlusu ağılın kapladığı alanın iki katı olmalı , etrafı 1 m kadar yükseklikte çevrilmelidir.

  AĞIL BOYUTLARI

  Ağıl boyutlandırılmasında genişlik, uzunluk ve yükseklik ele alınır. Ağıl genişliği, barındırma sistemine ve doğal havalandırmaya bağlı olarak belirlenmelidir. Ağıl uzunluğu nun belirlenmesinde sınırlayıcı bir faktör yoktur. Ancak arazinin durumu bir ölçüye kadar sınırlayıcı etki yapabilir. Ağıl yüksekliği ise, barındırma sistemine ve iklim şartlarına göre belirlenir. Gübre temizliği traktör ile yapılacak ise en az yükseklik 2.70 m olmalıdır. Sıcak bölgelerde ağıl yüksekliği yaklaşık 3 m yapılabilir. Barındırılacak koyun sayısına göre ağılın yüksekliği değişir. Koyun sayısı ne kadar fazla ise yüksekliğin o kadar fazla olması gerekir. Yükseklik 200 başlık ağıllarda 2.75 - 3 m, 200'den fazla olanlarda ise 4.25 m hesap edilir.

AĞILIN YAPISAL ÖZELLİKLERİ

  TABAN : Koyun ağıllarında taban toprak ya da ızgara olabilir. Ağıl tabanı için en ucuz olanı sıkıştırılmış toprak zemindir. Toprak tabanın idrar tutmaması ve çamurlaşmamasına dikkat etmek gerekir. Toprak zeminde kullanılan altlık miktarı önemlidir. Koyunların sürekli olarak ağılda bulunduğu kış aylarında mümkünse ağıl tabanına her gün hayvan başına 0.5 kg yataklık sap serilmesi son derece yararlı olur. Entansif koyunculuk yapanlar için ızgara tabanlar uzun vadede daha uygun ve ekonomiktir. Özellikle kuzu besisi için ızgara tabanlar çok uygun olup, canlı ağırlık artışı toprak tabandan daha fazladır. Izgara tabanlar hayvanları parazitlerden korur ve yataklık kullanma zorunluluğunu ortadan kaldırır. Izgaralar ahşap ya da metal olabilir. Her bir ızgara çiftinin üst açıklıkları 1.9 cm olarak hesaplanabilir. Izgara, toprak taban seviyesinden 50-60 cm yukarıda olmalıdır. Izgara sisteminde koyun başına 0.9 - 1.3 m 2 taban alanı hesaplanması uygundur.

  ÇATI: Barınağın en önemli kısmını oluşturur. Çatı genişliği 7 metreye kadar olan ağıllarda tek yönlü, daha büyük genişliklerde beşik çatı tercih edilmelidir. Tek yönlü olan çatılarda, eğer ağıl yeri meyilli ise çatı meylini avluya bakan yönün tersine vermek, avlunun çok ıslanıp çamur olmaması bakımından önemlidir. Çatı eğimi beşik çatılarda % 25-40, örtü malzemesine göre %10-40, doğal havalandırma istendiğinde en az % 26 olması gerekir.Çatı sırtı kapalı olabileceği gibi bindirme ve fenerli çatı şekillerinden biri uygulanabilir. Çatı makasında ahşap veya metal kullanılabilir. Çatı örtü malzemesi olarak kiremit, eternit, aliminyum, galvanizli saç vb. kullanılabildiği gibi toprak, saz ve kamışta kullanılabilir.

  PENCERE VE KAPILAR

  Pencere alanı, taban alanına göre hesaplanır. Pencere alanı taban alanının 1/15-1/20'si kadar olmalıdır. Pencereler ise çatıya yakın yapılmalıdır. Pencerelerin alt kısımlarının tabandan yükseklikleri ileride gübrenin birikmesinin getirebileceği olumsuzlukların engellenmesi açısından en az 2-2.30 m kadar olmalıdır. Yine ağıllarda pencerelerin çoğunluğu güney cephesine veya hakim rüzgarların ters yönünde yapılırlar. Ağıl kapıları, genellikle 3 m genişliğinde, 2.50-2.75 m yüksekliğinde yapılırlar. Kapıların dışarıya doğru açılması ve duvara paralel pozisyona kadar açılabilmesi gereklidir. Kapı üzerinde yapağıyı tutacak çıkıntılar bulunmamalıdır.

HAVALANDIRMA: Özellikle dört tarafı kapalı olarak inşa edilen kapalı ağıllarda, içeride biriken amonyak ve karbondioksitin hayvanların sağlığı açısından havalandırma yoluyla dışarıya atılması gereklidir. Havalandırma sırasında hayvanları üşütecek hava cereyanlarından sakınmak gereklidir. Ağıllara giren havanın barınak havası sıcaklığından çok düşük olmaması ve direk hayvanların üzerine gelmemesi gereklidir. Pencereler vasıtasıyla havalandırma, barınağın kısa zamanda havalandırılması gerekli olduğu durumlarda yapılır. Ancak pencereler yükseklikleri boyunca açılmalıdır. Bu durumda soğuk ve taze hava pencerenin alt bölümünden içeri girerken aynı miktardaki kirli hava ise üst bölümden dışarı çıkar. Ağılların havalandırılmasında son yıllarda saçak-mahya havalandırması yaygın olarak uygulanmaktadır. Ağıla yeterince hava girişi sağlamak için saçak ile duvar arasında her 10 metre ağıl genişliği için 15 cm aralık bırakılır. Mahya üzerinde ise, kirli havanın çıkışını sağlamak üzere boydan boya tüm mahyayı örten bir hava çıkışı bırakılmalıdır.Bacalar yoluyla havalandırmada ise hava yenilenmesinin azami düzeyde olabilmesi ve barınak içinde yeterli hava dolaşımı sağlanabilmesi için :

  Baca alanı 1 m 2 yi geçmemeli.

·         Baca sayısı en çok 100 m 2 ye bir baca düşecek şekilde hesaplanmalı.

·         Pencere alt sınırı ile çatı mahyası arasındaki yükseklik en az 1.5 m olmalı.

·         Bacanın çatı mahyasından yüksekliği 50 cm ve üzeri olmalı.

·         Hava çekiş bacası alanları toplamı, hava giriş açıklıkları toplamından % 25 daha büyük ve eşit olmalıdır.

·         Bacalar yuvarlak ve pürüzsüz olmalı.

·         Bacalar üzerindeki şapka, baca çapının 1/2'si kadar yüksekte olmalı ve aynı oranda yanlara taşmalıdır.

·         Bacanın ağıl içine doğru uzantısı en az 25 cm olmalıdır.

  AĞIL İÇİN GEREKLİ EKİPMANLAR

  a) Yemlikler: Yem kaybını önleyecek ve yetiştirici tarafından kolayca yapılabilecek biçimde olmalıdır. Yemlikler, kolaylıkla yem koyulabilecek şekilde, duvar kenarlarına ya da bölmelerin orta kısımlarına yerleştirilmelidir. Yemliklerin sürekli olarak temiz tutulmasına özen gösterilmelidir. Taşınabilir yemlikler en idealidir. Ahşap malzemeden yapılabileceği gibi metalden de yapılabilir. Sadece kaba yem veya yoğun yemler için yemlikler yapılabileceği gibi, her ikisinin de aynı anda verilebileceği kombine yemlikler daha çok kullanılmaktadır. Bu tip yemliklerde kesif yemin verileceği kısım kenarları yükseltilmiş bir tahta yemlik, kaba yemin verileceği kısım ise parmaklıklı olmalıdır. Kaba yemlemenin yapıldığı kısımda, otun kıyılmış veya kıyılmamış olmasına bağlı olarak çıtalar arasındaki mesafeler 4-15 cm arasında değişmektedir. Gerekli yemlik uzunlukları ise; koyunlarda 0.4 metre, kuzularda 0.2 - 0.3 metre, koçlarda ise 0.5 metre olmalıdır.

  b) Suluklar : Genelde uzun oluk şeklinde, yalak tipinde olur ve ağıl yakınına veya avlusuna inşa edilir. Bu tip suluklar galvanizli saç veya betondan yapılabilirler ve bunlarda şamandıra kullanılabilir. Ağıl içerisinde ise, basit taşınabilir suluklar bulundurulabileceği gibi duvar kenarlarına otomatik suluklar takılabilir. Suluklar; hayvanın kolayca ulaşabileceği, kirlenmeye karşı korunmuş, yataklığı ıslatmayacak, temizlenmesi kolay ve ağıl içinin traktörle temizlenmesini engellemeyecek şekilde yapılmalı ve yerleştirilmelidir.

c) Bölmeler : Ağıl içinde; yetiştirme şekline bağlı olarak sabit veya taşınabilir çitlerle bölmeler yapılabilir. Taşınabilir çitler 2.5-4 m uzunlukta ve 1 m yükseklikte olabilir. Doğum bölmeleri planlanırken ağılın en sıcak olan, rüzgar tutmayan yerleri seçilmelidir. Doğum bölmesinden başka kuzulu koyun, gebe koyun, toklular, kısır koyunlar, koçlar ve hasta hayvanlar için de ayrı bölmeler düzenlenebilir.

  DİĞER AĞIL BİRİMLERİ

  a) Gölgelikler: Özellikle sıcak bölgelerde, yaz aylarında güneşin en etkili olduğu gündüz saatlerinde sazdan veya benzeri materyalden yapılmış, tüm sürüyü barındırabilecek bir gölgeliğe ihtiyaç vardır.

b) Sağım Yerleri: Sağım yeri olarak ağıl içindeki bölmelerden biri kullanılabileceği gibi, ayrı sağım yeri de yapılabilir. Sağım elle yapılabildiği gibi, makinalı sağımda uygulanabilir. Elle yapılan sağımlarda iki sağımcıya bir tutucu gerekir. Sağım için işgücü ihtiyacını azaltmak, temiz ve kokusuz süt elde etmek için, Kotra adı verilen sağım yerleri de yapılabilir.

 c) Muayene ve Seçim Yeri: Sürüyü ayırmada , bölmelere sevk etmede, aşılama gibi işlerde, yetiştiriciler arasında çatal ayak olarak ta adlandırılan bir yere ihtiyaç vardır. Genelde toplanma bölmesi, ilerleme yeri ve koyunların geçiş yeri olmak üzere üç kısımdan oluşur.

  d) Kırkım Yeri: Kırkım yeri olarak ağıl içindeki bir bölme olabileceği gibi , ayrı kırkım yeri de olabilir.

  e) Banyoluk: Yüzlek (sığ) ve derin olmak üzere iki şekilde kurulabilir ve özellikle dış parazitlerle savaşta önemlidir.

f) Yem Deposu: Yemin depolanma süresine bağlı olarak ağıl bölmelerinden bir veya bir kaçı, ağıl çatı arası ya da ayrı bir bina yem deposu olarak planlanmalıdır.

  g) Bakıcı Lojmanı: Ağıla yakın bir yere, bakıcının (çobanın) kalabileceği bir lojman yapılabilir. Böylece koyunların sürekli denetimi sağlanmış olur. Lojman büyüklüğü bakıcı sayısına göre belirlenir.

  AĞILLARI TEMİZ TUTALIM

  Ağıl temizliği çok önemlidir. Yaz başında ve yaz sonunda ağıl boşaltılır. Zeminde biriken gübreler toplanır, kazınır, ağıldan uzak bir yere konur. Ağıl zemini ve duvarlar parazit ilâcı ile ilâçlanır. Duvarlar güzelce badana edilir. Bütün bu yazılanlardan, ağıl çok lüks bir barınak olacakmış gibi gelebilir. Koyunlara lüks gerekmez. Ama temizlik gereklidir. Sağlık şartları iyi olan barınaklarda sağlıklı yetiştirme yapılır.

                      Unutmayalım; koyunun altı da üstü de kuru olmalıdır.


ANKARA KEÇİSİ VE TİFTİK ÜRETİMİ

Tiftik ekonomik değeri yüksek bir üründür. Ankara Keçisi'nden elde edilen tiftik daha da kıymetlidir. Ayrıca Ankara Keçisi'nin derisi de iyi bir hammaddedir. Ankara Keçisi genellikle Orta Anadolu illerinde yetişir.Bu konuda Ankara Keçisi'ni tanıtıyoruz. Kaliteli tiftiğin özelliklerini sayıyoruz. Temiz ve değerli bir tiftik ürünü için gerekli bilgileri veriyoruz.

SEVİMLİ BİR HAYVAN: ANKARA KEÇİSİ

Ankara keçisi Anadolu'ya 13. yüzyılda gelmiştir. Orta Anadolu'nun kuru ve az yağışlı iklimi ona çok uygundur. Şimdi; Ankara, Konya, Eskişehir, Afyon, Çankırı, Kastamonu, Yozgat, Çorum, Niğde ve Kırşehir illerinde ayrıca Siirt ve Mardin dolaylarında da yetiştirilmektedir. Bu hayvanın sevimli bir görünüşü vardır. Küçük cüsselidir, zariftir. Özgürce yaşamayı seven, çok hareketli bir karaktere sahiptir. Sivri boynuzları (dişi ve erkeklerin her ikisinde de) ve sakalı vardır. Rengi beyazdır, çok nadir de olsa Güneydoğu Anadolu'da yetişenler renkli olabilir. Bütün vücudu beyaz tiftiklerle kaplıdır. Hepimizin bildiği gibi yeni doğanlara oğlak diyoruz. Altıncı aydan sonra çepiç adını alıyorlar. 1 yaşından sonra erkekler teke , dişi olanlara anaç keçi diyoruz.

  ET VE SÜT VERİMİ

  Ufak tefek hayvanlardır. Onun için et verimi azdır. Ancak etleri lezzetlidir. Gevrek bir eti vardır. Keçi etinin kendisine mahsus kokusu bunda yoktur. Onun için eti sevilerek yenebilir. Et verimi gibi süt verimi de düşüktür. Oğlaklarını ancak doyururlar. Bundan dolayı sağılmazlar. Ancak yapılan araştırmalarda süt verimi fazla olanlara da rastlanmıştır. Ankara keçisi sağılırsa oğlaklar yeterince beslenemez, tiftik kalitesi de bozulur.

  DERİSİ İNCE

  Ankara keçilerinin derisi ince ve yumuşaktır. Post, seccade, ayakkabı, çanta, eldiven, süet eşya yapımında kullanılır.

  DAMIZLIK SEÇERKEN!

  Sürüye alınacak hayvanları seçerken, önce onların tiftik verimine ve tiftik kalitesine bakılır. İyi kalitede tiftiği olan, verimi yüksek hayvanlar seçilir. Bu da, keçi altı aylık olmadan belli olmaz. Öyle ise altı aylıktan küçük keçiler damızlığa seçilmez. Damızlık olarak ayrılan keçiler 6-7 yaşlarına kadar damızlık olarak kullanılabilir.

  DAMIZLIĞA SEÇİLEN KEÇİNİN TİFTİĞİ NASIL OLMALIDIR?

 Damızlığa seçilen keçinin tiftiği parlak, sıklığı fazla, lüleleri kıvrımlı ve uzun olmalıdır. Hayvanın karın altı da, bacakları da tiftik ile kaplı olmalıdır. Tiftik arasında renkli kıllar, boz kıllar bulunmalıdır.

TEKENİN İYİSİ

 Damızlık olarak kullanılacak tekeler genç olmalıdır. Hastalıklı olmamalı, hareketli, canlı bir hayvan olmalıdır. Her iki testis aşağı inmiş, bir hizada ve benzer irilikte olmalıdır. Tiftiği kaliteli ve fazla olmalıdır. Böyle bir teke; 8-10 yaşına kadar damızlıkta kullanılır.

  ERKEÇ

  Burulmuş erkek keçilere erkeç diyoruz. Bu hayvanlar diğerlerine göre daha fazla tiftik verir. Bir sürüdeki keçilerin dağılışı şu şekilde olmalıdır:

  Üçte biri anaç keçi,

Üçte biri çepiç,

Üçte biri erkeç ve teke olmalıdır.

  Buraya kadar, Ankara keçisini tanıttık. Şimdi de üreme konusuna geçiyoruz. Sıfat, gebelik ve doğum üzerinde duracağız.

 Önce sıfat

  Ankara Keçilerinin çiftleşme mevsimi Orta Anadolu'da Ekim Kasım aylarıdır. Gelişmiş, ergin keçiler sıfata verilir. Ankara keçisi geç gelişir. 1,5-2 yaşında ergin çağa ulaşır. Onun içinde 1,5-2 yaşında sıfata verilir. Sıfat, teke ile (yani tabii aşım ile) yapılacaksa, her 20-25 anaç keçiye bir teke ayrılır. Yani 100 baş dişi için, 4-5 baş erkek yeterlidir. Keçilerde kızgınlık 2-3 gün sürer. Gebe kalmayan keçi, 10-14 gün sonra tekrar kızgınlık gösterir. Sıfat mevsiminden 20 gün önce ve sıfat mevsiminde tekelerin çok iyi bakılması, beslenmesi gerekir. Ankara keçilerinde tabii tohumlama yapılabildiği gibi, suni tohumlamada yapılabilir. Bu da çok verimli ve sağlıklı bir yoldur. Keçilerde gebelik süresi 147-154 gündür. Ortalama 5 ay diyebiliriz. Gebelere, kaliteli kuru ot, kuru yonca ve kesif yem verilmelidir. Gebe keçiler doğuma yakın sürüden ayrılmalı, sıcak (18-20 derece) ve aydınlık bölmelere konulmalıdır. Doğan oğlağın ağzı, burnu temizlenmeli ve anası tarafından yalanarak kuruması sağlanmalıdır. Yavru zarları 1-2 saat içinde atılır. Son veya eş dediğimiz bu zarlar hemen gömülüp yok edilmelidir. Yeni doğmuş oğlaklara ana sütü yanında 2-3 gün kepek çorbası verilebilir.

  OĞLAKLAR

  Yeni doğan oğlak normalde 1 saat içinde anasını emmeye başlar. Ememez ise yardım edilmelidir. Oğlaklar 80-90 gün kadar analarını emebilirler. Ancak 3-4 haftalık olunca oğlaklara kaliteli kuru ot, kuru yonca verilmeli, koklayarak tanıması sağlanarak yavaş yavaş yemeye alıştırılmalıdır.

  Keçilerimizi nasıl besleyeceğiz?

  Keçilere günde iki defa yem verilir. Barınak içerisinde de içilebilecek nitelikte temiz su daima hazır bulunmalıdır. Keçi beslenmesinde kaba yem olarak; kuru ot, kuru yonca, yulaf samanı ve arpa samanı verilebilir. Kesif yem olarak verilecek karışımda ise değişik oranlarda arpa, yulaf, mısır, ayçiçeği veya pamuk tohumu küspesi, vitamin + mineral ve tuz bulunmalıdır. Keçi beslenmesinde hayvanlara verilecek iki kesif yem reçetesi aşağıda verilmiştir. Bu yemi işletmemizde kolayca hazırlayabiliriz.

1. ÖRNEK

Ham Maddeler Miktar

Arpa kırması 56.0

Ayçiçeği küspesi 15.0

Kepek 25.0

Mermer tozu 2.0

Tuz 0.5

Mineral + Vitamin karması 1.5

TOPLAM 100

2. ÖRNEK

Ham Maddeler Miktar

Arpa kırması 35.0

Mısır 10.0

Yulaf 21.0

Ayçiçeği küspesi 15.0

Kepek 17.0

Tuz 0.5

Mineral + Vitamin karması 1.5

TOPLAM 100

  Hangi yemden ne kadar?

  Keçinin büyüklüğüne ve yemin çeşidine göre farklı miktarlar kullanılır.

Aşağıdaki çizelgede cinslere göre verilecek yem miktarları gösterilmiştir.



Cinsi

Kuru Ot

(gram)

Saman

(gram)

Kesif Yem (gram)

Oğlak

150

50

50

Çepiç

250

100

150

Anaç keçi

400

200

300

Teke

600

300

400


 

Otluklar yemliklerin üstüne yapılmalıdır. Böylece dökülen otlar yemliğe düşer, ziyan olmaz. Tabii keçilerin önüne mutlaka kaya tuzu, hatta toprak, duvar yalama, naylon yeme gibi davranışlar ortaya çıkarsa uzman tavsiyesine uygun yalama taşı da konulmalıdır.

Yazın keçiler merada beslenirler. Böylece masraf azalmış olur. Meranın değişik bölgelerinde içilebilecek nitelikte temiz suyun bulunması gerekir. Ayrıca yaz mevsiminde sıcağın yüksek olduğu saatlerde merada hayvanların serinlemesi için sundurma ve gölgeliklerinde bulunması gereklidir. Çünkü, güneş ışınları tiftik kalitesini ve rengini bozmaktadır.

  KIRAĞIYA DİKKAT

  Özellikle ilkbaharda sabah saatlerinde merada kırağı olur. Kırağılı meraya keçi salınmaz. Keçilerin sağlığını bozar, sindirim sistemi hastalıklarına neden olur. Kırağı kalkmadan keçi meraya bırakılmamalıdır. Kışın mera ve otlaklar soğuk ve kardan dolayı zayıftır. Ankara keçileri, koyun ve kıl keçileri kadar soğuğa dayanıklı değildir. Dolayısıyla soğukta ağıllarda bakım ve besleme yapmak gerekmektedir.

  TİFTİK : Ankara keçilerinin en önemli ürünüdür. Keçiler yılda bir defa kırkılır. Kırkım Nisan - Mayıs aylarında yapılır. Kırkımın gecikmesi tiftik ziyanına, kalitesinin bozulmasına neden olur. Kırkım esnasında yaralanan hayvanların yaralarına tentürdiyot veya yara merhemleri sürülür. Kırkılan gömleğin parçalanmadan, bütün olarak çıkarılması gerekir. Bir keçiden yılda 1.52 kg tiftik alınır. Tabii keçinin büyüklüğüne ve bakımına göre 5 kg'a kadar tiftik verende olmaktadır. Kırkılan gömlek daha önce koyun kırkımında anlattığımız şekilde hazırlanır. Kırkılan tiftikler; teke, anaç keçi, çepiç tiftiği olarak ayrı ayrı depolanır.

  İYİ TİFTİK NASIL OLMALIDIR?

 İyi bir tiftik; incelik, uzunluk, kıvrım sayısı ve parlaklık bakımından incelenerek anlaşılır.

  İncelik: Tiftiğin inceliği mikron birimiyle ölçülür. Tiftik telinin ince olması istenir. Tel kalınlaştıkça kalitesi düşer. Hayvanlar yaşlandıkça tiftik telleri kalınlaşır. Tiftik içinde köpek kılı denilen sert kılların bulunmaması gerekir.

 Uzunluk: Tiftiğin uzunluğu santimetre birimiyle ölçülür. Tiftik telinin uzun olması istenir. Kısa telli tiftik dokumaya elverişli değildir. Uzun telden iplik çekimi kolay ve verimli olur.

  Kıvrım sayısı: Lüle lüle görünüşlü tiftiğin kıvrım sayısı önemlidir. Tiftik ne kadar kıvrımlı olursa o kadar ince demektir. Kalınlaştıkça kıvrım sayısı azalır. Çok kıvrımlı tiftikler tercih edilir.

  Uzayabilme: Tiftik teli esnektir. Uzama kabiliyeti vardır. İplik yapma ve dayanıklılık bakımından uzama kabiliyetinin fazla olması istenir.

 Parlaklık: Tiftik mat görünüşlü olmamalıdır. Parlak tiftikler triko üretiminde çok makbuldür.

  Randıman: Kırkılan her tiftik önce tartılır. Sonra yıkanır, temizlenir ve kurutulur. Tiftik randımanı aşağıdaki formülden hesaplanır.

 



Randıman :

Temiz tiftik ağırlığı(gram)

X 100

 

 

Kirli tiftik ağırlığı(gram)





  Demek ki; kırkımdan sonra aldığımız gömlek ne kadar temiz olursa, randıman o kadar yüksek oluyor.

  TİFTİĞİN KULLANILIŞI

  Yurdumuzda yılda 2000 ton kadar tiftik üretiyoruz. Bunun çoğunu ihraç ediyoruz. İhracatı ya ham tiftik, ya da yarı işlenmiş olarak yapıyoruz. Yarı işlenmiş tiftiğe tops deniyor. Geri kalan tiftikler dokuma sanayiinde, halı, battaniye ve turistik eşya yapımında kullanılıyor


SÜT KEÇİSİ YETİŞTİRİCİLİĞİ

Keçiler, diğer çiftlik hayvanlarına göre kalitesi ve fiyatı fazla olmayan kaba yemleri daha iyi değerlendirirler. Keçilerin bakım ve beslenmeleri kolaydır. Bu nedenle fazla iş gücüne ihtiyaç göstermezler.Süt ve et verimleriyle çiftçi ailelerine gelir sağlayan ekonomik hayvanlardır. Bu dersimizde keçilerin özelliklerini bakım ve beslenmelerini inceleyeceğiz.

KEÇİLERİMİZİN SÜT VERİMİ ÇOK DEĞİL

  Ülkemizde en yaygın olan kıl keçisidir. Kıl keçisinin süt verimi çok olmamasına rağmen, süt bu hayvanlar için önemli bir üründür. Tiftik keçileri de süt verimi ile işletmeye gelir sağlar. Zaten keçi varlığımızın en büyük bölümünü de bu iki ırk oluşturmaktadır.

Süt verimi yüksek keçi ırkımız yok mu?

Mesela, Malta keçisi nin süt verimi daha yüksektir. Ege ve Marmara bölgelerimizde yetiştirilir. Ancak sayıları çok değildir. Malta keçileri 6-7 ay süreyle sağılırlar. Bu sürede ortalama 400 kilo kadar süt verirler. Süt verimi yüksek olan diğer keçi ırkı ise Kilis keçisi dir. Adını bulunduğu yöreden almıştır. Kilis ve dolaylarında yetiştirilmektedir. Bir sağım döneminde 300-500 kilo kadar süt vermektedir.

  Melezleme Verimi Artırıyor

 Bilim adamları Bizim kıl keçilerinin süt verimi artmaz mı? diye düşündüler ve üstün süt verimi olan ırklarla melezlemeler yaptılar. Bu çalışmalardan çok memnuniyet verici sonuçlar alınmıştır. Eğer, melezlemeyi yaygınlaştırabilirsek melez ırklarla daha az keçi besleyip daha çok süt alabileceğiz. Diyelim ki melezleme yaptık. O zaman ne olacak? Süt verimi artacak. Süt verimini yüksek tutabilmek için, keçilerin çok iyi beslenmesi gerekir. Öyleyse, besleme konusunda daha çok şeyler bilmemiz gerekecek.

  SÜT KEÇİLERİNİN BESLENMESİ

Keçiler, selülozca zengin olan kaba yemlerden çok iyi yararlanırlar. Keçiler, yemden yeme geçerken çabuk uyum gösteremezler. Bir yem verilirken, o yem bırakılıp başka bir yeme geçilecekse, acele etmemeli yavaş yavaş, alıştırarak verilmelidir. Hızlı değişikliklerde sindirim sistemi bozuklukları ortaya çıkmaktadır.

Bir keçi ne kadar yem yer?

Bunun kesin bir cevabı yoktur. Verilen yemin içindeki besin maddeleri; hayvanın yaşına, cinsiyetine, gebeliğe, süt verimine, yemleme tekniğine ve çevrenin sıcaklığına göre değişir. Diyebiliriz ki; yemin bazı özelliklerine ve yemin çeşidine göre 2 ila 8 kilo arasında günlük yem yer. Gebeliğin son aylarında yem ihtiyacı artar. Süt verimi döneminde yem ihtiyacı artar. Süt verimi arttıkça yem ihtiyacı da artar. Protein Çok İse, Yem Az Bazı yemler protein bakımından zengindir. Bu gibi yemler, keçi beslenmesinde önemli yer tutar. Çünkü, keçiden elde edilen ET-SÜT-TİFTİK gibi ürünleri, protein yapılıdır. Bu ürünlerin yapılabilmesi için, verilen yeminde protein bakımından zengin olması gerekir. Proteini fazla yemler, daha az tüketilen yemlerdir. Bir yemin protein miktarı ne kadar yüksek ise, o kadar az tüketilir. Protein deyince aklımıza ayçiçeği, pamuk tohumu, kolza ve soya küspeleri gelir.Kaliteli kuru yonca ve iyi kalite kuru otlarda da bol protein vardır. Yeterli protein alamayan keçiler; iştahsız olur, zayıflar, süt verimi , tiftik verimi ve yavru verimi az olur.

  Keçilerin de Enerji İhtiyacı Var

  Her canlının enerjiye ihtiyacı vardır. Keçilerinde enerjiye ihtiyacı var. Yaşaması, gelişmesi ve verimlerinin iyi olması için enerji gerekir.

Nereden alacak bu enerjiyi ? Yemlerden...

Bilindiği gibi, keçiler çok hareketlidir. Onun için, keçilere, koyunlardan daha fazla enerji gereklidir. Yani, keçiye ihtiyacı olan yemi vermek lazımdır. Keçi, harcadığı enerjiyi karşılayamazsa ne olur? Büyümesi yavaşlar, et ve süt verimi düşer, süt verme süresi kısalır. Ayrıca hastalıklara karşı direnci azalır.

Mineraller Ve Vitaminler

yi bir besleme yapılırken, mineraller ihmal edilmez. Keçiler yemle birlikte tuz, kalsiyum, fosfor, kükürt alırsa iştahlı olur. Zayıflamaz, süt verimi artar. Tuz çok önemli bir mineraldir. Tuz yemeyen hayvanların gözleri donuk olur. Kalsiyum ihtiyacı için, otlar ve baklagiller iyi yemlerdir. Fosfor ise, küspelerde ve tane yemlerde bulunur. Hayvanlara verilecek yemlerde kalsiyum ve fosforun dengeli olması gerekir. Vücutta kalsiyum fosfor dengesi bozulursa idrar taşları meydana gelir. Vitaminlerden A vitamini kuru otlarda bolca bulunur. Bu vitamin yetersiz olursa gece körlüğü, yavru veriminde azalma ortaya çıkar. Tekelerin aşım kabiliyeti azalır. D vitamini ise hayvanların kuvvetli olmasını sağlar. Güneşte kurutulan otları yiyen ve açık havada gezen keçiler D vitaminini kolayca almış olurlar. Yemlerinde yeterince bu vitaminden bulunmayan, dışarı çıkarılmayan ve güneş ışınlarından yararlanmayan hayvanlarda gelişme bozuklukları, kemik hastalıkları, verim düşüklüğü görülür. O nedenle karma yemlere vitamin, mineral karışımları ilave edilmeli veya hayvanların önüne yalama taşı konulmalıdır. İyi bir çayır otu veya mera varsa keçilere beslenme bakımından yeterli olur. Kesif yemde vermek lazım ama, kesif yem pahalıdır. Pahalı yemi, süt verme devresinde yedirmelidir. Onun dışında kuru otlarla, diğer kaba yemlerle beslenen keçiler besin ihtiyacını karşılayabilirler.

  Kuru yonca otu : Günde 1 kg

Mısır silajı : Günde 1 kg

Tane yem karışımı : Günde 0.5 - 1 kg

verebiliriz. Mısır silajı bulunmuyorsa yonca miktarı artırılabilir.

Kuru yonca otu : Günde 1.5 kg Tane yem karışımı : Günde 0.5 - 1 kg

  KEÇİLERİN BESLENMESİNDE ÖNEMLİ KURALLAR

•  Yemlerini ve kuru otu azar azar fakat sık sık vermeliyiz.

•  Yemliklerde kalan iri bitki saplarını dışarı atmalıyız.

•  Yem verme süresini uzun tutmalıyız.

  KURUYA ÇIKARMA

  Doğumuna 6 hafta kala keçilerde sağım yapılmaz. Çünkü dişi hayvanların kuruya çıkarılması gerekmektedir. Kuruya çıkarmada;

•  Sağım sayısı günde bire indirilir.

•  İki günde bir sağım yapılır.

•  Günlük verilen kesif yem miktarı azaltılır.

•  Böylece 58 gün içinde süt verimi azalır ve dişi hayvan kuruya çıkmış olur.

Kuruya çıkarmanın faydaları;

•  Gebeliğin sonuna doğru ana yavrusunu daha iyi besler.

•  Ana doğuma iyi hazırlanır, sağlıklı ve güçlü oğlaklar doğurur.

•  Doğum stresini kolaylıkla atlatır.

•  Doğum sonrasındaki süt sağımı süresince daha fazla süt verir.

OĞLAKLARIN BESLENMESİ

Yeni doğan oğlak için en iyi besin ağız sütüdür. Ağız sütünde en yararlı besin maddeleri vardır. Ağız sütü emen oğlaklar hastalıklara dayanıklı olur. Ağız sütü emen oğlaklar sağlam yapılı olur. Onun için, doğumdan sonra 3-4 gün mutlaka ağız sütü emmelidir. Ondan sonra süt zaten normale döner.

Oğlaklar kaç ay emebilir?

Oğlaklar, 2.5-3 ay anasını emmelidir. Doğumdan iki hafta sonra alıştırarak kaliteli kuru ot ve kesif yem verilmeye başlanır. İyi kaliteli kuru ot ve kesif yem de verilince, oğlağın emdiği süt azalır. Bu yolla, bir oğlağın emeceği sütün toplamı 60 kiloya kadar inebilmektedir. Oğlaklar sütten kesildikten sonra, günde 500 gram kesif yem verilmelidir. Oğlak büyüdükçe kesif yem daha az proteinli olabilir. Protein miktarı gitgide azaltılır.

KOYUN VE KEÇİLERDE İÇ VE DIŞ  PARAZİTLER

Koyun ve keçilere zarar veren etkenler daha önceki derslerimizde anlattığımız hastalıklarla bitmiyor. Birde onlara verdiğimiz gıdaları paylaşıp verimi düşürerek hayvanlara olduğu kadar bize de zarar veren parazitler bulunmaktadır. Bunlar insanlara da geçip ölümlere bile neden olan önemli zararlılardır. Bu dersimizde bunları inceleyeceğiz. Nedir, belirtileri nelerdir, nasıl tanınırlar, tedavi nasıl olur ve bunlardan nasıl korunulur?

İşte iç ve dış parazitler.

İÇ PARAZİTLER

KELEBEK HASTALIĞI

  Sulak ve rutubetli yerlerde çok görülen, karaciğerde, safra kanallarında yerleşen parazitlerdir. Halk arasında Yaprak kelebeği, Yılan kelebeği ve Kum kelebeği gibi adlarla bilinirler.

  Nasıl bulaşır?

  Karaciğerde yaşayan kelebeklerin yumurtaları gaita (Dışkı) ile dışarı atılırlar. Bu yumurtalar, durgun akan dere kenarlarında, çeşme yalaklarında yaşayan sümüklü böcekler tarafından alındıklarında, burada gelişerek dışarı çıkarlar. Otlara yapışırlar ve bu otları yiyen hayvanların karaciğerlerine giderek yerleşirler.

  Belirtileri nelerdir?

  Havaların soğuması, bakım ve besleme şartlarının kötüye gitmesi durumlarında hayvanlarda belirtiler görülmeye başlar. Hasta hayvanlar göğüslerinin üzerine yatarlar, bitkinlik ve iştahsızlık görülür. Ölen hayvanların karın boşluklarında kanlı bir sıvı toplanmıştır. Karaciğer şişkin, kanlı ve gevrektir. Bastırınca kolayca parçalanır. Ölen hayvanların karaciğerleri laboratuvara götürülürse kolayca teşhis konur.

  Tedavide, Veteriner Hekime başvurulmalı, onun verdiği ilaçlar yine onun önereceği şekilde düzenli olarak kullanılmalıdır.

  ŞERİTLER (SESTODLAR)

  Halka halka, yassı vücudu olan parazitlerdir. Ön kısımda bulunan başı ile bağırsağa tutunurlar. Gelişmelerini ara konakçı yardımı ile tamamlarlar. Bu parazitler, hayvanların bağırsaklarındaki besin maddelerini emerek onlarda zayıflama ve düşkünlüğe yol açtıkları gibi, bir de toksin (zehir) salgılayarak hayvanları zehirlerler. Böylece hayvanlarda zafiyet, kansızlık, halsizlik, ishal gibi belirtiler ortaya çıkar. Kuzular hastalığa oldukça dayanıksız olup, ince bağırsakları parazitle tıkanan hayvanlarda ölüm görülür. Teşhis, parazitin halkalarını dışkıda, anüs kenarında görmekle ve laboratuvarda yapılacak dışkı muayenesi ile konur.

Nasıl tedavi edilir?

 

Tedavide, çok çeşitli ve etkili ilaçlar mevcuttur. Zamanında ve uygun miktarlarda kullanıldığında iyi sonuç alınır.

  COENURUS CEREBRALİS

  Halk arasında delibaş ya da devvare hastalığı olarak bilinen bir hastalığın nedenidir.

  Nasıl bulaşır?

  Köpeklerde yaşayan bir tenyanın larva formudur. Koyun ve keçiler bu tenyanın ara konakçısıdır. Hastalıklı köpeklerin dışkısı ile enfekte olan meralarda otlayan koyun ve keçiler bu etkeni alırlar. Coenurus cerebralis merkezi sinir sisteminde (beyin, beyincik, omurilik soğanı) yerleşmektedir.

  Nasıl tanınır?

  Hayvanlar durgun, başları aşağıya ve yana eğik vaziyettedir. Başlarını yemliklere, duvarlara yaslarlar, diş gıcırdatma ve görme bozukluğu, ileri safhalarda körlük meydana gelir. Hayvanlar kendi etraflarında dönerler (bu yüzden delibaş hastalığı denmiştir). Daha sonra felç görülebilir. Ölüm bir hafta içinde meydana gelir. Genç hayvanlarda daha fazla görülür.

  Nasıl tedavi edilir?

  Tedavi, ilerlemiş durumlarda, hastalığın son dönemlerinde mümkün değildir. Bu durumdaki hayvanlar kesime sevk edilir. Hastalık erken döneminde fark edilirse, etkili ilaçlarla tedavi şansı olabilir. Ancak asıl tedbir, bu parazitin son konakçısı olan köpeklerin tedavi edilmesidir. Bu amaçla köpekler sık sık etkili ilaçlarla tedavi edilmelidir.

  EKİNOKOK

 Hayvanların yanısıra, insanlara da çok kolay geçebilen bir parazit olması sebebi ile, insan ve hayvan sağlığı açısından çok önemlidir.

  Nasıl bulaşır?

  Kesin konakçısı olan köpeklerin bağırsaklarında yaşayan küçük bir şerit bu hastalığa sebep olur.Bu şeritlerin yumurtaları dışkı ile dışarı atıldığında, etrafta bulunan sebzelere, meyvelere veya köpeklere, elle temasla bulaşmakta, bazen de toz-toprak ile karışmaktadır. Daha sonra bu bulaşık sebze-meyvelerden, ellerimizden, toz-topraktan da insanlara bulaşmaktadır. Ağız yolu ile mide-bağırsağa gelip açılmakta, orada gelişmekte ve daha sonra çeşitli organlara gidip yerleşmektedir. Yerleştiği yerlerde Kist hidatik adı verilen içi su dolu keseler meydana getirmekte ve bu keseler zamanla giderek büyümektedir. Şiddetli ağrılara ve zayıflamaya sebep olur. Eğer bu içi su dolu keseler patlarsa ölüme sebebiyet verirler. Ameliyatla bu keselerin patlatılmadan, dikkatlice çıkarılması gerekmektedir. Koyun ve keçilerde de aynı şekilde gelişmektedir. Eğer bu hasta hayvanların kistli iç organları köpekler tarafından yenirse, onların bağırsaklarında tekrar küçük şeritler oluşmakta, yumurtaları dışarı çıkarak insan ve hayvanlar tarafından alındığında da yine hastalık oluşmakta ve bu döngü böylece devam etmektedir.

  Korunma ve tedavi nasıl yapılır?

 Bu sebeple, bu döngüyü kırmak, bu zincirin halkalarını koparmak gerekir. Köpekler düzenli olarak bu şeritlere karşı ilaçlanmalı ve asıl önemlisi kist hidatikli (içi su dolu keseli) organlar asla köpeklere verilmemelidir. Böyle hastalıklı organlar, yakılarak, derin çukurlara gömülerek veya üzerlerine kireç dökülüp gömülmek suretiyle imha edilmelidir. Kısacası kesinlikle köpeklerin yemesine izin verilmemeli, bunu herkese anlatıp öğretmeli ve herkesin de yedirmemesi sağlanmalıdır.

  MİDE-BAĞIRSAK KIL KURDU

  Ülkemiz koyun ve keçilerinde oldukça sık görülür. Mide ve bağırsaklarda yaşarlar.

  Nasıl bulaşır, nasıl tanınır?

 Hayvanların dışkıları ile dışarı çıkan parazit yumurtalarından kurtçuklar (larvalar) çıkar. Bu kurtçukların bulunduğu otları yiyen hayvanların mide ve bağırsaklarında parazitler gelişmelerini tamamlarlar ve bu organlarda yerleşirler. Hayvanlarda halsizlik, iştahsızlık, zayıflama, kansızlık ve ishal görülür.

  Nasıl tedavi edilir, nasıl korunulur?

Tedavide, etkili ilaçlar kullanılırsa, hastalık ortadan kalkar. İlaçlama, mevsime, hayvanların yaşına, parazitin en yoğun olduğu zamana göre yapılır. Ayrıca, koruyucu olarak da ilaçlama yapılabilir. Parazitle mücadelede, hayvanların besili ve bakımlı olmalarının da önemi büyüktür. Kıl kurdu teşhisi Veteriner Hekimlerce kolayca yapılabilir.

  AKCİĞER KIL KURDU

  Koyun ve keçilerin akciğerlerinde ve soluk borusunda yaşarlar. Akciğerlerde iltihaba sebep olurlar. Boyu 3-8 cm, beyaz renkli, iplik görünümünde kurtlardır.

Nasıl bulaşır, nasıl tanınır?

  Kurtları yumurtaları öksürükle dışarı çıkar veya hayvan tarafından yutulup dışkı ile atılır. Yumurtadan kurtçuklar (larvalar) çıkar ve otlara yapışırlar. Bu parazitli otları yiyen hayvanların bağırsağına, oradan da kan yolu ile akciğere gider ve burada yerleşir. Akciğer kıl kurdu bulunan hayvanlarda aşırı öksürük vardır. Hayvanlarda yorgunluk, bitkinlik, zayıflama, kansızlık, burun-göz akıntısı, bazen de ishal görülür. Hayvanda aynı zamanda mide-bağırsak kıl kurtları da varsa, hayvanın yaşama şansı çok azalır. Koyun ve keçiler solunum yetmezliğinden veya akciğer iltihabından ölürler. Hayvanlarda kıl kurdu olup olmadığı Veteriner Laboratuvarında hayvanların dışkılarından kesin olarak teşhis edilir. Ölen hayvanların ise soluk borusu ve akciğerleri taze iken laboratuvara ulaştırılırsa çok kolay şekilde teşhisi yapılır.

  Nasıl tedavi edilir ve korunulur?

 Ancak koruyucu tedbir olarak, hayvanların parazitli meralarda otlatılmaması, temizlik, bakım ve beslemeye gereken önemin verilmesi asıl önemli unsurlardır.

  DIŞ PARAZİTLER

  UYUZ

 Koyun ve keçilerde kaşıntıya ve tüylerin dökülmesine sebep olan bir hastalıktır. Uyuzu, Uyuz böceği denilen, çok küçük parazitler deri altına yerleşerek meydana getirirler. Deri altında kanallar açarak, orada yaşarlar. Döllenmiş dişi böcekler yumurtlar, bu yumurtalardan yeni böcekler çıkar. Böylece parazitler çoğalırlar. Deride kızarıklık, kabuklanma ve kıvrımlı bir görünüm oluşturur. Bir hayvandan diğerine bulaşma çok kolay olur. Tedavide, uyuzlu hayvanlar ayrı yerlere alınmalı, banyo, püskürtme, toz şeklindeki ilaçlarla Veteriner Hekimlerin tavsiyeleri doğrultusunda usulüne uygun olarak ilaçlanmalıdır.

  KENE

 Sert kene (mera kenesi) ve yumuşak kene (ağıl kenesi, sakırga) olmak üzere iki tip kene vardır. Yumuşak keneler, çok küçük başlı, sarı-toprak rengindedirler. Mera keneleri ise sert bir örtü ile kaplıdırlar. Bu parazitler hayvanları kanını emerek gelişmelerini sürdürürler. Bu esnada da birçok hastalığı hayvandan hayvana naklederler. Veteriner Hekimin tavsiye edeceği püskürtme, sürme ve banyo şeklindeki ilaçlar kullanılarak, hayvanların kenelerden arındırılması yoluna gidilmelidir. Diğer taraftan, hayvan barınakları sık sık temizlenerek ilaçlanmalı ve buradaki keneler de yok edilmelidir.

  KAN PARAZİTLERİ 

Halk arasında yavsı adı verilen mera keneleri tarafından, kan emmeleri esnasında hayvanlara bulaştırılan parazitlerdir. Bu parazitlerin sebep olduğu hastalıklar, yaz aylarında özellikle Mayıs-Ağustos arasında görülür.

  THEİLERİOSİS (SITMA)

  Yine keneler tarafından hayvanlara bulaştırılan, hızlı veya yavaş gelişebilen bir parazit hastalığıdır. Hızlı gelişmede, önce hayvanın lenf bezleri şişer. Bu bezlerin içleri sarıdır. Kanlı ve sümüklü bir ishal görülür. Hayvanlar 8-15 gün içinde ölebilirler.

  BABESİOSİS (Kan İşeme Hastalığı, Ağrıma)

  Kenelerin kan emmeleri sırasında koyun ve keçilere bulaştırdıkları bir hastalıktır. Yüksek ateş, kansızlık, kalp çarpıntısı, sarılık, sarı renkli dışkı, bazen ishal, geviş getirmenin durması ve kan işeme görülen belirtilerdir. Göz kapaklarının içleri önce kızarır, sonra sararır, idrar koyulaşır, kahve telvesi rengine döner, zamanında tedavi edilmezse 8-15 gün içerisinde ölüm görülür. Buraya kadar kan parazitlerinin yaptığı hastalıklar ve zararlarını öğrendik.

  KAN PARAZİTLERİNİN TEDAVİSİNDE ŞU NOKTALARA MUTLAKA DİKKAT EDİLMELİDİR.

 

•  Tedavi Veteriner Hekimin uygun gördüğü ilaçlar ve yine onun

kontrolünde uygulanmalıdır.

•  Bu parazitlere karşı olan ilaçların yanında, kalbi kuvvetlendirici,

•  Kan yapımını artırıcı ilaçlar,

•  Vitaminler

•  İyi bir bakım-besleme uygulanmalıdır.

  Hayvanların hastalıktan korunması için en önemlisi temizlik, kenelerle yapılacak olan düzenli ve etkili mücadele çok önemli ve gereklidir.


KOYUN VE KEÇİLERDE ÖNEMLİ HASTALIKLAR

Canlının olduğu yerde, ona musallat olan hastalık yapan etkenler her zaman vardır. Ancak bu etkenleri etkisiz hale getiren etkenlerde her zaman olmuştur. Diğer hayvan türlerinde olduğu gibi, koyunculukta da hastalıklardan koruma, hastalandıktan sonra tedavi etmekten önce gelir. Koyun ve keçilerde hastalıklar; verim düşürücü, öldürücü, insanlara bulaşıp büyük zararlara neden olucu etkileriyle önemli sorunlar yaratırlar. Sonra, öyle hastalıklar vardır ki, hastalandıktan sonra tedavisi zor veya imkansızdır. Koyunlar sürü hayvanı olduğu ve genellikle yüzlerce, hatta binlercesi bir arada bulunduğu için, hastalandıklarında büyük ekonomik kayıplara neden olurlar. Bu bölümde çiçek, şarbon veba gibi koyun ve keçilerin önemli salgın hastalıklarını inceleyeceğiz.

ÇİÇEK HASTALIĞI

  Koyun ve keçilerde yüksek ateş ve kılsız deri bölgelerinde kabarcıklar oluşturan bulaşıcı bir hastalıktır.

Hastalık nasıl bulaşır ?

Hasta hayvanların çiçek yaralarından düşen parçalar ve öksürükle saçılan hastalık etkeni yemlikleri, eşyaları ve çevreyi bulaştırır. Yakın temasla ya da bulaşık malzemelerle temasla hastalık sağlam hayvanlara kolayca bulaşır.

Hastalığın belirtileri nelerdir ?

Yüksek ateş, titreme, burun akıntısı, solunumun artması görülen ilk belirtilerdir. Göz kapakları şişer, baş, kuyruk altı, karın ve bacak içlerinde kırmızı yuvarlak lekeler oluşur. Daha sonra bu lekeler kabarır, sertleşir, ve içinde sıvı toplanır ve sararıp kabuklaşır. Yetiştiriciler arasında buna kara çiçek denir. Kabuklar yaklaşık bir hafta içinde düşer, yerlerinde açık renkli iyileşme dokuları kalır. Gebe hayvanlar yavru atar. Kuzu ve oğlaklarda hastalık daha şiddetli seyreder. Bakımı iyi olmayan sürülerde, kalabalık ağıllarda, saf ırklarda, genç hayvanlarda ölüm oranı yüksektir. Hastalık 3 hafta sürer. İyi bakılan sürülerde ölüm oranı % 5, kuzularda ve saf ırklarda % 50'ye varır.

Nasıl tedavi edilir ?

Hasta hayvanların tedavisi mümkün değildir. Hastalıktan şüphe edildiğinde hasta ve sağlam hayvanlar ayrı yerlere alınarak hemen Veteriner Hekime haber verilir.

Hastalık çıkışı nasıl engellenir ?

Sürüye yeni hayvan katılacağı zaman hayvan dikkatle muayene edilmelidir. Koç katımından önce sürüye çiçek aşısı yaptırılmalıdır. Gebe hayvanlara aşı uygulanmaz. Ancak hiç bir zaman hastalığın görüldüğü sürüye aşı uygulanmaz. İhbarı mecburi bir hastalıktır. Aşı yapıldıktan 21 gün sonra bağışıklık başlar ve 8 ay sürer. Sürüde hastalık başlayınca, hastalar hemen ayrılarak bulaşma önlenmelidir. Çiçekli hayvanlar kesilmemeli, etleri yenmemelidir. Deri ve yünleri dezenfekte edildikten sonra kullanılmalıdır.

  KOYUN KEÇİ VEBASI

Koyun ve keçilerde yüksek oranda ölümlere neden olan bulaşıcı bir hastalıktır. Kuzu ve oğlaklar yetişkin hayvanlara göre hastalığa daha hassastır.

Hastalık nasıl bulaşır?

 Hasta koyun ve keçilerin gözyaşı, burun akıntısı, öksürükle saçılan damlacıkları, salya ve gaitaları (dışkı) ile bulaşır. Fakat hastalığın ilk defa görülmesinin en önemli sebebi sürüye hasta hayvan alınmasıdır.

  Hastalığın belirtileri nelerdir?

Hasta hayvanlarda yüksek ateş, iştahsızlık, gözlerde kızarıklık, gözyaşı ve burun akıntısı, ağızda kepek serpilmiş bir görünüm ve diş etlerinde, dudakların iç yüzünde, dil ve damaklarda yaralar, ağızda salya akıntısı öksürük ve ishal görülür. Yetişkin hayvanlar hastalığı daha hafif geçirebilirler. Kuzu ve oğlaklarda ise yukarıda bildirilen belirtiler görülmeden ani ölümler görülebilir. Hastalığın kesin teşhisi laboratuvarda yapılır.

  Nasıl tedavi edilir ?

Hasta hayvanlar tedavi edilmez. Hayvanlarda hastalık belirtileri görüldüğünde hemen veteriner hekime haber verilir, hasta ve sağlam hayvanlar ayrı yerlere alınır. Ölen ya da öldürülen hayvanlar derin çukurlara gerekli tedbirler alınarak gömülür.

Hastalık çıkışı nasıl engellenir?

Nereden geldiği bilinmeyen ve sağlık raporu olmayan hayvanlar alınmamalıdır. Hastalığın bulaşma riski olan sağlam hayvanlara mücadele programları doğrultusunda aşı uygulanır. İhbarı mecburi bir hastalıktır.

  ŞARBON

(Dalak, Kara çıban, Kabarcık, Kasap çıbanı)

İnsanlara da bulaşan önemli hastalıktır. Evcil hayvanların hepsinde görülebilir. Sıcak, rutubetli ve bataklık bölgelerde daha fazla görülür. Açlık, yorgunluk, aşırı sıcak ve soğuk, kötü bakım ve beslenme, şap hastalığı, iç parazitler, hastalığın çıkmasına ve yayılmasına yardımcı olur.

  Mikrop; toprakta, sularda ve merada 50 60 yıl yaşayabilir. Şarbondan ölen hayvanın parçalanması ile mikrop bulaşan yağmur ve sel suları, hastalığı çok uzaklara taşır. Onun için, ölen hayvan asla açılmadan, iki metre derine gömülmelidir.

  Hastalık Nasıl Bulaşır?

Hasta hayvan, ölmeden 1-2 gün önce mikrop çıkarmaya başlar. Sütü mikropludur, dışkısı mikropludur, idrarı mikropludur. Ölenlerin ağzından, burnundan gelen kanlarla da mikrop çıkar. Bu mikroplar havaya, suya, ahırdaki malzemelere bulaşır. Oradan diğer hayvanlara. Kan emici sineklerde şarbon mikrobunun taşınıp, yayılmasında önemli rol oynarlar.

  Hastalığın Belirtileri Nelerdir?

  Şarbonlu Hayvanı Şöyle Tanırız:

Hayvan halsizdir. Sendeler, ayakta duramaz, titrer. Kasılmalar gösterir. Ateşi yükselmiştir. Nefes almada zorluk çeker. Kabızlık ve sonra kanlı ishal görülür. İdrarı kanlıdır, koyu kırmızı renktedir. Boğaz altında, vücutta şişkinlikler oluşur. Hayvan birden bire düşüp ölür. Koyunlar, halsizleşip, titreyip, nefes almada zorlanıp, kan işeyerek pat diye ölüveriyorlarsa, işte şarbon!

  Ölenler: Hayvanlar katılaşmaz. Yani ölüm sertliği oluşmaz veya az oluşur.

  Kan koyu renktedir, pıhtılaşmaz. Dalak 4-5 misli büyümüştür. Karaciğer ve böbrekler şişmiştir. Bağırsaklar parlak kırmızı renkli kanlı bir sıvı ile doludur. Hasta hayvanların durumunu söyledik. Ölenlerde neler olduğunu anlattık. Bunlara ek olarak, veteriner hekim, laboratuvarda muayeneler de yapar, şarbonu kesinlikle teşhis eder.

  Nasıl Tedavi Edilir?

 Hastalık çok çabuk geliştiği için, tedavisi zordur. Antibiyotiklerle ve serum ile tedavi yapılabilir. Ancak bu çok pahalı bir metottur.

  HASTALIK ÇIKIŞI NASIL ENGELLENİR?

  Hastalıkla uğraşmaktansa, hastalığı kapıya uğratmamak daha doğrudur. Bu da aşı ile olur. İki aylıktan büyük hayvanlara ilkbaharda aşı yapılmalıdır. Yakınlarda bir yerde hastalık çıktığı duyulursa, hemen aşı yapılmalıdır. Aşılamadan 2 hafta sonra hayvanlar bağışıklık kazanır. Hastalığın çıkışı meradan ise, hayvanlar meraya çıkarılmaz. Şüpheli otlar, samanlar yakılır, yok edilir. Ölen hayvanlar, 2 metre derine, üzerine sönmüş kireç dökülüp gömülür. Hastalık ağılda çıkmış ise, sağlam hayvanlar ayrılarak aşılanır. Hastalık şüphesi bile olsa, hemen Veteriner Hekime haber verilmelidir. Şarbon insanlara da geçer. Deride, sinir sisteminde veya akciğerlerde yerleşir. Akciğer şarbonu insanı öldürebilir. Şarbondan insanları da korumalıyız.


İSHALLİ HASTALIKLAR

İshal olunca, kuzular bir kaç gün içinde erir gider. Hastalığı atlatsa bile, mikrop vücuduna yerleşir. Hayvan iyi gelişemez, verimi düşük olur. İshalli hastalıklardan iki tanesini bu derste tanıtıyoruz: Septisemi ve Salmonellozis. İkisi de zarar - ziyan getiren hastalıklardır. Önemli olan, bunları önlemektir. Bu da, temizlik ile olur. Ağılda, merada ve pazarda temizliğe dikkat etmek lâzımdır. Dersimizde anlattıklarımız bir gün size gerekebilir.

KUZU SEPTİSEMİSİ (Kuzu ishali)

  Öldüren hastalıklardandır. Mikroptan ileri gelir. Doğumdan sonraki bir kaç gün içinde ortaya çıkar. En önemli belirtisi şiddetli ishaldir. Çok telefata sebep olur.

  Kuzuya nasıl bulaşır?

  Kuzuya ana karnında iken bulaşabilir. Süt emerken, anasının kirli memesinden bulaşabilir. Mikroplu altlık otlardan bulaşabilir. Bulaşma ağızdan da olabilir, göbekten de olabilir.

  Göbek Temizliği

  Hastalık göbekten de bulaşır. O halde, göbekten bulaşmayı önlemek için göbek, tentürdiyot gibi maddelerle mikroptan korunmalıdır. Hastalanan kuzuda ateş yükselir. İshal vardır. İştahsızdır, süt emmez, daima yatar. Hayvanın dışkısı gri - beyaz renkli ve köpüklüdür. Hayvanın arka tarafı pislikle bulaşmıştır. Hayvan sancılıdır.

  Diğer belirtiler

  Göz kapaklarının içleri kanlanır. Bacaklarda, eklemlerde şişme görülür. Hayvan topallar. Hastalık göbekten bulaştıysa, göbek ve etrafı iltihaplanmıştır. Kuzu ishali sürüyü kırar geçirir. Ölüm oranı yüzde 80' lere kadar varır. Hemen Veteriner Hekime haber vermelidir. Kuzulardan birini (canlı veya ölü) laboratuvara götürmelidir. Burada hemen teşhis konabilir.

Tedavisi var!

  Erken teşhis edilirse, tedaviye erken başlanırsa, iyi sonuç alınabilir. Hasta kuzulara yağsız süt verilmelidir. Antibiyotikler, A vitamini, bağırsak antiseptiği ilaçlar iyi gelir. Önemli olan korunmadır.Hastalığı tedavi etmek pahalı ve yorucudur. Hasta kuzular tecrit edilir. Ağıllar çok temiz olmalıdır. Doğum öncesi dezenfekte edilmelidir. Yeni doğanların göbekleri temiz tutulmalı, tentürdiyot sürülmelidir. Ölen kuzular yakılmalı veya derine gömülmelidir.

SALMONELLOZİS

  Bu da ishal şeklinde görülen bir hastalıktır. Kuzular bir yerden bir yere götürülürse, arkadan bu hastalık çıkabilir. Hastalık ağızdan bulaşır. Aniden ateş yükselir, karın ağrısı başlar. İshal çok şiddetli dizanteriye dönüşünce, beden ısısı da normalin altına düşer. Dışkı kanlıdır. Kuzular su kaybına uğrar. Gözleri içine göçer, bir kaç gün içinde ölür. Hastalıktan kurtulanlar, dışkıları ile mikrop saçmaya devam ederler. Ölüm oranı yüksek değildir. Teşhis için laboratuvara materyal gönderilir. Hasta hayvanlar ayrılır. Temiz ve kaliteli altlıklar serilir. Hayvanlara hafif gıdalar verilir. Ağıllar temiz tutulursa, dezenfekte edilirse hastalık kolayca atlatılır.

KOYUNLARDA BESLENMEYE BAĞLI HASTALIKLAR

Koyunlar tarım hayvanları içerisinde, ham selüloz bakımından zengin olan yemleri son derece iyi değerlendiren ve beslenme ihtiyaçları en kolay karşılanan hayvanlardır. Her ne kadar koyunlarda böyle bir yetenek var ise de, içinde bulundukları duruma göre bu tür kaba yemlerin her zaman sınırsız olarak kullanılabileceği anlamı çıkarılmamalıdır. Koyunun vücut durumu, yaş, verim şekli ve düzeyi gibi çeşitli etkinlikler dikkate alınarak bunları dengeleyebilecek bir besleme yapılmalıdır.

KOYUN BESLEMESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

  Koyun beslemesinde diğer dört mideli hayvan türlerinde olduğu gibi temel bazı kurallara mutlak özen gösterilmelidir. Bu kuralları maddeler halinde sıralayacak olursak;

  1-Dönemler itibariyle yapacağımız yem değişikliğine yavaş yavaş geçilmelidir. Ani yem değişikliği sakıncalıdır.

  2-Mera dönemi başlangıcında, meraya çıkış saatleri yavaş yavaş artırılarak devam edilmeli, birden uzun süre meraya çıkarılmamalıdır.

  3-Aşırı çiğ ve kırağının olduğu dönemlerde meraya çıkmadan önce bir miktar kuru ot veya saman verilip ondan sonra çıkılmalıdır .

  4-Verilen yem ne olursa olsun küflü ve kokuşmuş olmamasına özen gösterilmelidir.

  5-Doğumun hemen akabinde anaya soğuk su verilmemelidir.

  Bu temel bilgilerin ışığı altında beslemede sıkça rastlanılan bozukluklar ve korunma yolları şunlardır.

 

BESLEMEYLE İLGİLİ BAŞLICA HASTALIKLAR

  Bu temel bilgilerin ışığı altında beslemede sıkça rastlanılan bozukluklar ve korunma yolları şunlardır.

  Gebelik Zehirlenmesi: İkiz kuzulama hastalığı olarak da bilinen bu hastalık, yemdeki enerji kaynağının yetersizliği sonucu ortaya çıkar. Hastalık, iştahsızlık, sendeleyerek yürüyüş, kafayı yana doğru bükme, yere uzanma ve sonuçta komaya girerek ölümle sonuçlanır. Koyunlarda gebeliğin son iki haftasında kendini gösteren bu durum, tek yavrulayan koyunlardan çok, iki yavrulu koyunlarda daha fazla görülür. Yüksek verimli koyunların gebelik dönemindeki yönetimi ve beslemesi oldukça önemlidir. Koyunların gebe kalma oranlarını artırmak için çiftleşme döneminde sağlam bir vücuda sahip olmaları gerekir. Ancak beslenmeleri gebeliğin ilk üç ayında azaltılmalı son iki ayında ise tekrar artırılmalıdır. Tedavisinde kandaki şeker düzeyinin damardan glikoz verilerek yükseltilmesi ile olur. Hayvanlara yüksek enerjili yemler verilmesi gereklidir.

  Süt Humması: Hastalık, daha çok erken laktasyon ya da gebeliğin sonundaki dişi koyunlarda stres ve açlık durumunda ortaya çıkar. Yüksek düzeyde hububat içeren veya fazla sulu çayırlarda otlayan hayvanlarda bu hastalık görülebilir. Süt verimi sırasında vücutta fazla miktarda kalsiyum kullanılması sonucu, yenilen yemlerle yeterli miktarda kalsiyum alınamaması durumunda ortaya çıkan süt hummasında hayvanlar sinirlidirler, halsizdirler , uzanırlar koma hali görülür. Tedavisinde damardan kalsiyum enjeksiyonu yapılır. Gebe hayvanlar stresten uzak tutulur.

  Çayır Tetanisi: Süt veriminin ilk dönemindeki bir koyun beslenme hastalığıdır. Kandaki magnezyum düzeyinde ani bir düşüş vardır. Koyunlar genellikle aşırı sinirlidirler ve durum hızla ilerler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder